24 Aralık 2010 Cuma

Gidişe hazırlık

Bavul toplamak, eşyaları hazırlamak eskisi kadar çok vaktimi almıyor artık! Bu seferki hazırlık her zamanki yöne değil aksi istikamete... kuzeye Sibirya'ya... (Deli misin?Kışın ortası dondurucu soğuk bir yere gidilir mi?diyenleriniz vardır eminim)

Sebebi ziyaretimiz eşimin ailesinin geri kalanıyla 7 sene sonra da olsa tanışmak. Benim için bir çok ilke sahne olacak bir yolculuk beni bekliyor:
İlk kez yataklı trenle yolculuk edeceğim
İlk kez 8 saatten daha uzun bir yol gideceğim
İlk kez maaile(16 yaşındaki ergenimiz hariç) tatile gideceğiz
İlk kez eşimin abla ve annesi dışındaki akrabalarıyla tanışacağım
İlk kez dondurucu soğuk nedir iliklerime kadar hissedeceğim
İlk kez bir Rus köyü göreceğim
veeee......ilk kez blogumda ballandıra ballandıra anlatacağım bir gezi yazım olacak (Ben Sibirya'yı gördüm!!!! :))))

Günlük tarzı bir yazı olacak ama tabi yazdıklarımı döndükten sonra yayınlayabileceğim(oradaki vakti oturup bilgisayar başında geçirmek istemem tabii), 26sı akşamı yola çıkıyoruz. Beni bekleyin anacıııııııııııııııııııııım!!!!!

13 Aralık 2010 Pazartesi

Rusya'dan ne lazım?

Rusya'dan haberlere bakmak isterseniz:

www.turkrus.com
www.gazetem.ru
www.moskovalife.com

Rusya'da Türk kadınlar ne yapar derseniz:

www.mtko.net

Rusya'da Türk İş adamları ne yapar derseniz:

www.rtib.com
www.rutid.org.tr

Rusya'da yaşayan ya da yaşamışların deneyimleri ve gezi yazıları var mı deseniz:

http://tarcinmoscow.blogspot.com/
http://moskovanotlari.blogspot.com
http://nonim.blogspot.com/
http://ayseningazetesi.blogspot.com/
http://ozlembagci.blogspot.com/
http://www.haydins.com/  (şu sıra sanırım bir sorun var açılmıyor)

Rusya'daki iş dünyasında neler oluyor, bana iş var mı derseniz:

http://www.kariyerrusya.com/

Rusça Türkçe sözlüğüm olsa derseniz:

http://www.sozlukte.com/
http://www.ruscasozluk.gen.tr/

Şimdilik kendimce toparladıklarım bu kadar, yenilerini keşfettikçe eklemeler yapacağım. Sizin de bildikleriniz varsa ktkılarınızı bekliyorum.

11 Aralık 2010 Cumartesi

Narlı salata

BABAANNEDEN                                  

Bu görmüş olduğunuz salatanın daha şatafatlısını ilk kez  bir yılbaşında yemiştim. Babaanne, arasında birçok dergiden kesilmiş tarifin olduğu defterini çıkardı(güzel bir el yazısıyla hatta bazı tarifler için özel şekiller çizerek) ve 2 saat boyunca narin bir seramoniyle hazırladı. Ölçülerine, şekline şemaline her şeye çok özendi. Bulursam arşivden asıl o salatanın resmini yayınlamak lazım... bu bizimki çakma olanı :)

Neyse yapmak isteyenler için ölçüler olmadan vereceğim çünkü ben sonrasında bunu sadece babaannenin anlattıklarıyla yaptım ve hep göz kararı oldu.

Gerekenler:
Kuru soğan,tavuk eti,ceviz,kaşar peynir,kırmızı pancar,nar ve mayonez

  1. Orta boy soğan küçük küpler halince doğranır ve yağda yumuşayıncaya kadar çevirilir.
  2. Tavuğun göğsü haşlanır ve küçük küçük doğranır.
  3. Cevizlerin ebatları büyükse onlarda küçük küçük doğranır (salatada kıt kıt ağıza gelmemesi lazım)
  4. Kaşar peyniri rendelenir,
  5. Kırmızı pancar haşlanır ve rendelenir
  6. Nar ayıklanıp bir kenara konur.
Salatayı yapacağınız düz bir tabağın tam ortasına bir bardak yerleştirin ve malzemeleri bu bardak etrafına yayacağız. Sırayla;

1. kat: Yağda çevirdiğimiz soğan, 
2. kat: Bir kapta hafif tuzlayıp az mayonezle karıştırdığımız tavuk eti,
3. kat: Rendelenmiş peynir,
4. kat: Ceviz,
5. kat: Bir kapta mayonezle karıştırılmış kırmızı pancar(bu sanki pastanın kreması gibi olacak yanları da bunla kapatacağız)
6. kat: Narları da istediğimiz gibi ve ne kadar istersek koyuyoruz.

Bardağı ortadan çıkardığınızda da ince kıyılmış dereotu ile süslüyorsunuz. Servis yaparken pasta gibi servis edildiğinden çok şık duruyor :)

Afiyet bal şeker olsun!

10 Aralık 2010 Cuma

Ahlak ne ki?

Mahalledeki (sadece) karının kızın apış arasının bekçiliğine soyunmak mıdır?

Kafadaki kılı kapatıp daracık kıyafetle kıvırarak yürümek midir?

Oğluna kızına her gün 'dürüstlük' martavalları anlatıp riyakar bir hayat sürmek midir?

Anana, bacına gelince kutsal, ötekinin berikinin anasına bacısına gelince bıyık burmak mıdır?

Kimin kime verdiği belli olmayan, şerefsizliğin, rüşvet ve şantajın gırla bulunduğu dizileri ayıla bayıla izleyip sonra da toplumun ahlakını bozuyor diye bir kaç kelimeyi bipletmek midir?

Elalemin kaşarlarını ayakta alkışlayıp star, mega star, ultra star yapıp 19 yaşındaki bir kızı yerin dibine batırmak mıdır?

Dayaktan kaçan kadını tutup kocasına teslim edip öldürmesini beklemek midir?

Komşuna gidip 'siz mum söndü yapıyor musunuz?' diye sormak mıdır?

Ülkeyi lime lime edip satmak, insanları bertaraf edip nifak tohumlarını savurmak ama her şeye rağmen iyi (!) müslüman gibi davranmak mıdır?

6 Aralık 2010 Pazartesi

Gıcık oluyorum

Kulaklık denen cisimleri kulaklarına takıp dünyayla ilişiğini kesen ve paşa paşa dinleyenlere diyeceğim yok ancaaaaakkkkkk kulaklıktan taşan sesi bana da zorunlu olarak dinleten ve ilerde sağır olma ya da ağır işitme sorunları olacak zatı muhteremlere gıcık oluyorum!!!!
Kardeşim sen madem dışardan gelen sesleri duymak istemiyorsun, ben de senden gelen sesi duymak istemiyorum. Biraz saygı değil mi efendim, herkes senin dinlediğin müziği dinlemek zorunda değil!!

5 Aralık 2010 Pazar

Canım Deryama

Seni çok seviyorum kuzum :)
Bazen arkadaş gibi çünkü aklın almış başını gidiyor ama yaşın yetişemiyor; bazen abla gibi çünkü aramızdaki kan bağı yeteri kadar yakın gelmiyor ve ayrıca sana artistlik taslamak hoşuma gidiyor; bazen de anne gibi seviyorum çünkü seni korumak ve kollamak arzusu depreşiyor senin güzel gözlerini görünce....

Sen var ya,
Çok süslü ama kokoş değil,
Çok duygusal ama sanki vurdumduymaz gibi,
Annesinin biriciği  ama babasının gözünün nuru,
Jon jon gibi ama kesince kırmızısı çıkan karpuz dilimi,
Akıllı ama tatlı deli,
EGE sevdalısı,

tatlı bir cadısın!!!


SAĞLIKLA, HUZURLA VE MUTLULUKLA GEÇECEK GÜZEL BİR ÖMRÜN OLSUN CANIM BENİM! NİCE SENELERE...

24 Kasım 2010 Çarşamba

Öneri

Benim gibi televizyon düşkünü birinin Moskova'ya geldikten sonra televizyonla ilişiği tamamen kesildi. Sadece dil konusuyla alakalı değil, artık programları izlerken içim darlanıyor ve bir de bakıyorum parmaklarım zap yapmaktan ağrımış!!

Bu yeni eve taşındıktan sonra da evde ne normal anten var Rus kanallarını izleyebiliyorum ne de uydu var Türk kanallarını izleyebiliyorum. Haberleri, gazeteden; Türkiye'deki hava durumunu, telefonlaşılan arkadaşlardan; dizileri de ahanda bu siteden takip ediyorum:
http://www.dizihd.com

Gayet güzel bir site, kesintisiz ve dizinin yayınlanmasından hemen sonra izleyebiliyorsunuz. Burdan izlediğim ve çok beğendiğim yabancı bir dizi de var. Önceleri biraz aşırı küfürlü geldi ama izledikçe hoşuma gitti. Belki sizi de sarar, izlemek isterseniz 1.bölümden itibaren hepsi şurada mevcut: The Big C

20 Kasım 2010 Cumartesi

Benim sadık yarim kara topraktır

Burada çeşit çeşit tükettiğimiz üzümsü meyveler(ahududu, böğürtlen, yalancı iğde, yaban mersini vb.) hakkında kendimce bir çaba içindeyim. Bununla ilgili interneti köşe bucak dolaşırken çok hoş bir blog buldum. Sizle de paylaşmak istedim. Ankara'dakilerin de belki yolu düşer, bence çok araştırma ve emek var.


Toprağa emek veren ve kıymetini bilen herkesi seviyorum. 



19 Kasım 2010 Cuma

Bugün ne pişirdim?

Bugün canım hamur işi çekti ve bizim babaannenin çok güzel yaptığı ve bizim de devasa tabaklarla yediğimiz HİNKAL. Bu devasa tabakaları da zaten bilhassa bu yemek için kendisi getirdi.


Efendim suda erimeyecek cinsten katıca bir hamur yapıyoruz (Mantı hamuru gibi). Yuvarlak açıp kareler halinde kesiyoruz. Hamurları tuzlu suda haşlıyoruz ve tabaklara servis yapıyoruz(Sulu ya da susuz olabilir). Hamurun üstüne sarımsakla karıştırdığımız smetanayı koyuyoruz. Üzerine isteğe bağlı olarak yağda sade yumurta ya da domatesli yumurta yapıp koyuyoruz. Afiyetle koca tabağı lüpletiyoruz ve akşam akşam yediklerimizin ağırlığının altından kalmak için bol bol çay içiyoruz.

Şu ek bilgiyi de yazmadan geçemiyeceğim bu isimde bizim yörede de (Sivas'ta) bir hamur işi yapılıyor. Gerçi biz HİNGEL diye söylüyoruz. Hingelde de hamur kare şeklinde kesiliyor içine haşlanmış patates koyup üçgen kapatılıyor. Tuzlu suda haşlanıyor ve süzgeçle büyük bir tepsiye alınıp üzerine tereyağ dökülüyor ve sevenler afiyetle yiyor. Laf aramızda ben pek hazetmem bu HİNGELden. Burada da yoğurtlu bir çeşit var: tık

16 Kasım 2010 Salı

Umut

Her gecenin bir sabahı vardır...

Dün gece epeyce zor geçti, kuzumun nefes alıp verişini dinlerken ben yoruldum ki o nasıl acı çekti kim bilir? Saatler gece3ü gösterirken ateşi epeyce yükseldi ve öksürükte artık aralıksızdı. Ağrı kesici vermek zorunda kaldım. Onun etkisiyle sabah 7ye kadar çok derin olmasa da uyudu. Fakat sabah nefes alışverişi daha da zorlaşmıştı ve çare doktorun yazdığı kortizonlu ilacı vermekti.Ama aklımızın bir tarafında da yine hastaneye yatmak zorunda kalabiliriz gibi düşünceler uçuşuyordu.İlacı hava yoluyla saat 9:30 gibi verdikten sonra saat 11 doğru sanki göğsündeki çökme biraz azaldı, yemek yemek istemedi, sadece bir muz yiyip öğlen 1 gibi uyudu ama sadece 1 saat kadar çünkü öksürük gene daralttı ve uyandı.  Uyandığında rüyasında ne gördüyse artık :     'Anne roketimi makinede yıkama lütfen' dedi.

Sonrasında 2-3 yap-boz, bolca çizgi film simişariki (sevimli rus yuvarlak hayvanlar ), sonra bir kaç dergi okuma seansı.... Eve babamız geldiğinde ise sabaha nazaran bomba gibiydik.... işte bizim neşemiz, günümüzün ışığı, evimizin aydınlığı ve UMUDUMUZ babamız!!!

O geldiğinde onun da benim de tüm ağrı ve sızılarımız azalıyor...

Ben bunları yazarken baba-oğul koyun koyuna yatıyorlar :)
OLMAYA DEVLET CİHANDA BİR NEFES SIHHAT GİBİ... bugün de rahat nefes alabiliyorum diye şükretmeyi unutmayın!

15 Kasım 2010 Pazartesi

Hayatımda böyle iltifat almadım

Karnıbahar yemeği, bulgur pilavı, salatalık ve yoğurt..... Bu bizim bugünkü öğle yemeği menümüz!
Ancak ben bu öğle yemeğinin üzerine bir de koskoca bir iltifat yedim ki dünyadaki en güzel tatlılara değişmem.
Olay şöyle oldu:

Yemekten bir yarım saat sonra uyku faslındayız ama Ege uyumak istemiyor. Tamam o zaman ben yatıyorum sen de oyna dedim, ağlayarak, senin de uyumanı istemiyorum dedi. Bu arada, arada bir esince  rusça konuşuyor yine o havada sadece rusça konuşuyor....ben uzanınca:
-Ben de yanında yatabilir miyim? dedi ve sonra,
-Canavar olmaz di mi? diye sordu
-Hayır canavarlar sadece kitaplarlarda, çizgi filmlerde olur dedim. Fakat belki anne, canavardır diye ekledim şaka yaparak,
Elini yanağıma koydu:
-TI Nİ MONSTIR, TI MOY SILATKİ (Sen canavar değilsin, benim tatlımsın) dedi.

Tabii annenin ağzı kulaklarda :)

13 Kasım 2010 Cumartesi

Yollardayız

Bal kabağı ile yolculuk etmenin en keyifli yanı pencereden tüm gördüklerini büyük heyecanla aktarması....

Pencereden görünen ev, bizim evimiz, hemen tren istasyonunun yanındayız ve bunu çok seviyorum!

Hızlı trenler (suputnik) genelde beyaz renktedir ama dün bize mavi olan denk gelince biraz hayal kırıklığına uğradık ama kuzu uzun zamandır trene binmediği için mırın kırın kısa sürdü.

Metro çıkışında yürüyen merdivendeyiz ama oğlumun pek de foto model olma havası yok; o nedenle bu resim 'çekme dedim sana' serzenişleri eşliğinde çekildi. 

Yürüşümüz Kievskaya metrosu çıkışı da devam ediyor, konsolosluğumuza giden cam köprüdeyiz.... Buradada artık kitap standları kurulmuş ve bir çok da çocuk kitabı vardı ve Ege en çok Smeşariki ve Makuine takıldı ama almadık.
Artık Moskova'ya dönüş yolundayız ve hep kamera arkasında olan annenin fotosunu da sevgili arkadaşı Sibel çekiyor. 


Peki bu kadar yolu ne için tepmiştik kuzuyla? Bir MTKO toplantısı için ve konuk bir hukukçuydu, sorularımızı yanıtladı. Aklımda kalanları aktarayım belki burada yaşayanlar için faydası olur:

  • Şu marketlerin girişlerinde bulunan emanet dolaplarına aslında çanta bırakma zorunluluğumuz yokmuş. Eğer oradaki görevliler koymak zorundasınız derlerse o zaman siz de  'emanet sözleşmesi' getirmenizi istiyorum diyebilirsiniz.Bu sözleşmeyi imzalamadan koymam diyin. Çünkü bu tür bir durum için kişiler zorlanamazmış. Haa bir de bu dolapların yanında bir yerlerde 'kaybolan eşyalardan sorumlu değiliz' yazar ki zaten oraya bir şey koymamak için yeteri sebep....  Aman siz siz olun sakın ha PASAPORT, EVRAK ya da sizin için DEĞERLİ  olabilecek hiç bir şeyi buralar bırakmayın.
  • Türkiye'den getireceğiniz ilaçlar için mutlaka fişlerini yanında bulundurun.
  • Yeni yasaya göre getirdikleriniz arasında yer alan et,süt gibi yiyeceklere oradaki polislerin el koyma hakkı var.
  • Türkiye'deki ehliyetlerinizin burada çevirisini yaptırarak kullanabilirsiniz ancak bunun geçerliliği Rusya'ya girdikten sonra sadece 6 ay, sonrasında mutlaka ehliyetiniz ve çevirisiyle ilgili yere girip bir rus ehliyet edinmeniz gerekiyormuş. Bu arada Türk ehliyetiniz elinizden alınmıyor merak etmeyin.
  • Rusya'daki polislerin %40 kadarı sabıkalı insanlardan oluşuyormuş.
  • Şu an Rusya'da 75 Türk vatandaşı hapisteymiş.
  • Ruslarla Türkler arasında boşanmalar artmış. (Türkiye'de de arttı zati)
Rusya'yla ilgili hukuki konularla ilgili daha detaylı bilgi almak için tık.


12 Kasım 2010 Cuma

Günün ilk ışığı

Bu blogu açarken ne kadar hevesliydim ve heveslendirilmiştim. Ancak görüldüğü üzere ihmal edilmiş hatta bazen unutulmuş bir hal aldı.
Ancak tarih yeniden yazılıyor ve araya giren tatsızlıklar, hastalıklar ve tembelliklere artık son deme noktasındayım ve yan gel yat dizi izle modunda sıyrılıp çalışan, yazan, planlayan ve okuyan bir ruh haline kendimi ayarlıyorum. Yakında bu çorak blog sayfalarında bunun meyvelerini göreceksiniz sayın arkadaşlar....

Bekleyiniz... yakında  bu ekranda.... 


3 Kasım 2010 Çarşamba

....

Ergenken ve Türkiye'deyken ayıla bayıla yaşadığım yalnızlığa, 30lu yaşlarda ve Moskova'dayken kahrediyorum.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Ege'nin su halleri









Bu resimlerin sanat yönetmenliğini modelin kendisi yapmıştır.

23 Eylül 2010 Perşembe

Hayat devam ediyor

Şifa niyetine iki reçete size!
Biri Tibet tıbbının daha akla yatkın olduğunu savunan babaannemizden, biri de Sovyet ekolü tıp eğitimi almış bir kulak burun boğaz doktorundan...
Neden mi yazıyorum bunları sebebi basit Türkiye'den döndükten sonra epey boğazımız ağrıdı da ondan

Babaanneden

Bildiğimiz tuzsuz loru bir tencerede buharda ısıtıyorsunuz, 5-6 dakika sonra loru alıp boğazınıza fular gibi bağlayabileceğiniz bir tülbente koyuyorsunuz. Lor boğazınızı yakmayacak ama çok da ılık olmayacak bu kısma dikkat!! Bunu, gece yapıp sabaha kadar çıkarmıyorsunuz, çıkadığınızda lorda kurulaşma varsa bu iyiye işaret, boğazınız biraz da olsa rahatlayacak....


Doktordan
(KBB doktoru hamileyken ilaç kullanamayacağım için bunu yap iyi gelir demişti)

Bir bardak ılık(dikkat sıcak olmayacak!!!) sütün içine, kahvaltı bıçağının ucuyla tereyağ ve bir çay kaşığı soda (bildiğiniz karbonat) atıp karıitırın!!! yavaş yavaş yudumlayarak için... Zaten tadı pek güzel değil bir anda içmeniz mümkün değil :)


Not1 : Kendim deneyip faydasını görmediğim hiç bir şeyi burda yazmam!
Not2: Burada yazdıklarım doktor reçetesi değildir!

24 Haziran 2010 Perşembe

Ali'me

Bugün emeğinin ve alınterinin sonucunu alan kardeşimin hayatının en mutlu günü :)) Yanında olamadım ama o biliyor ki biz uzakta yan yanayız...Canımın yarısı sen de ben de biliyoruz ki bilgi ve insanlıktır kalıcı olan, verilen sadece kağıt parçası....Seninle ne kadar gurur duysam azdır ama aldığın diploma için değil adam gibi adam olduğun için!!!

Çok şey paylaşmadık hep uzun uzun sessizlikler vardı! Birlikte yaşadık ama anlamadık, gördük ama konuşmadık, anladık ama anlatamadık, sevdik ama sarılmadık, ağladık ama içimize akıttık....

Seni öyle özledim ki....

9 Haziran 2010 Çarşamba

Kek

Bugün kek yapalım cümlesini kurduğunuzda sabah erken bir saattir ve siz daha yüzünüzü yıkıyorsunuzdur, ancak küçük yamağınız çoktan masaya gerekli tüm malzemeleri çıkarmış sizi bekliyordur. İlk resme bakıp sankın yamağın yumurtayı unuttuğunu zannetmeyin şeker kavanozunun arkasındadır ahanada kanıtı bakınız 2. resim :)





Maceralarımız devam edecek bizi izlemey devam edin!!

8 Haziran 2010 Salı

Bal Kabak Parkta -II-

Arabalar, dıgın dıgın diye gidiyor, daha silah kelimesini bilmediği için çocuklarda gördüğü silahlara 'Anne bak onun tıhışı var!' diyor. Kaplumbağanın egecesi kapbunga!!!






7 Haziran 2010 Pazartesi

6 Haziran 2010 Pazar

Rusya'da neleri sevmiyorum?

  1. Bio tuvaletlerini, (telefon kulübesi gibi yerler ve kadın-erkek ayrımı yok)
  2. Daracık daracık evlerini, (mesela bizim ev 2 oda -bir salonu yok sadece 2 oda- bir ev ve toplam 42 m2)
  3. Fahiş sayılabilecek kadar yüksek kiralarını, (burada yüzüne bakmayacağınız evlere(orta halli) vereceğiniz kiralarla Ankara,İstanbul gibi şehirlerde çok iyi semtlerde oturabilirsiniz)
  4. Apartmanlarının pis oluşunu ve hatta asansörlerinin dahi sidik kokmasını,
  5. Yerlere tüküren ve hatta sümküren erkeklerini,
  6. Sigara içme oranının yüksek olmasını,
  7. İçki içmenin neredeyse günlük rutinlerden biri olmasını ve hemen hemen her yerde içmeye izin verilmesini,
  8. Biranın sütten ucuz olmasını,
  9. Yazın güneşe doyamadan kışın gelmesini,
  10. Yaz boyunca gece 11lere kadar karanlık çökmemesini, (beyaz geceler)
  11. Sebze ve meyve yönünden kıtlığı,
  12. Hizmet sektöründe çalışanların asık suratlarını ve kaba saba davranışlarını,
  13. Genel olarak kibar olmayan insanlarını,
  14. İngilizce dahi bilmeyen doktorlarını ve suratsız moruk hemşirelerini,
  15. Yeme, içme, restoran, pastane, büfe gibi hizmetlerin pahalı olmasını,
  16. Bürokrasinin hantallığını, (oğluma yurt dışı pasaportu alacağız, başvurduktan 1 aysonra veriyorlar)
  17. Rusça'nın yumuşatma sesini (ь) ve vurgularını,

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Dım tıs dım tıs

Sevgili kardeşim Ali,
Biz çok iyiyiz! Hastalık filan yok sen merak etme, dağ bayır dolaşmaktan ağzımız açık kalıyor o kadar... Gördüğün gibi hasta değil bahar sarhoşuyuz!!












20 Nisan 2010 Salı

Rusya'da neleri seviyorum?

1. Eşim, annesi, ablası ve yeğenlerini,

2. Her apartman arasında mutlaka var olan parkları ve parkların olmazsa olmazı kum havuzlarını,

3. Tren ve metroyla ulaşımı kolaylığını,
Buyurun metro haritası:


4. Her biri ayrı güzel adeta müze gibi olan metro istasyonlarını,


5. Alt geçitlerde, metro istasyonlarında, trenlerde kulaklarınızı bayram ettiren melodilerin olmasını,
Bir de şu yazıya bakın... okuyunca çok üzülmüştüm, hele de son paragraf çok acı bir gerçek!

6. Parkların hektarlarca alanda gez gez bitmeyen alanlar olmasını,

7. Baharda parklardaki çiçek şölenini,

8. Ormanların varlığı ve baharla birlikte canlanan doğanın yeşilini,

9. Ormandan toplanan mantar, yaban mersini, böğürtlen, ahududu, yalancı iğde ve daha bir çok şeyin pazarda sana yaşlı babuşkalar ve deduşkalar tarafından satılmasını (istersen sen de gidip toplayabilirsin tabii :)),

10. Apartman sakinlerinin çevre düzenlemesi yapmak ve sokakta oynayan çocuklara hayatı zehir etmek gibi bir hobilerinin olmamasını,

11. Her çocuğun kar ve getirdikleriyle doyasıya kışın tadını çıkarmasını ve eve tıkılıp kalmamasını,

12. Süper barışçıl çizgi filmlerini,

14. Çok lezzetli kefirlerini,
Hatta ben artık kefirle cacık yapıp yiyorum, çok güzel oluyor!! sarımsaksız...

15. Kadınların hayatın her alanda var olmalarını,

16. 8 Mart'ın en büyük bayramlardan biri olmasını(resmi tatil),
Feministlik yapmaya gerek kalmayan bir yer burası çünkü kadın gibi kadın olman için her türlü imkan var :)

17. Ne giyersen giy, ne yaparsan yap asla rahatsız eden bakışlara maruz kalınmamasını,

18. Okulların açılma tarihinin hiç değişmeden hep "1 Eylül"(Bilgi Günü) olmasını, okulların sabah 8de başlayıp öğlen 1de bitmesini,

19. Devlet okullarının hala iyi eğitim veren ve halkın çoğunun(%80) gönderdiği eğitim yuvaları olmasını,

20. Okula servisle gitmek kavramının Türkiye'deki gibi yaygın olmamasını ve bu nedenle kör şafakla trafik işkencesiyle karşılaşmamalarını,
Mahalledeki okula yürüyerek giden veletleri seyretmek çok güzel (inşallah bizimki de karışacak bir gün onlara), bir de ilginç olan şu ki burada okulların ve hastanelerin adı yok numaraları var: 9 nolu okul, 5 nolu hastane gibi...

Bunlar sevdiklerim ahanda bir kaç gün içinde sevmediklerimi yazacağım, tabii her şey güllük gülistanlık değil di mi?

Görseller bazılarını buradan aldım tık, bir kaçı da kendi arşivimden :)

13 Nisan 2010 Salı

Faaliyetteyiz...

MTKO Çocuk Klübündeyiz ve özellikle ben bu işten çok keyif almaya başladım. Bu dönem kapanmak üzere ama sene umutlarımız ve çabalarımız var :) Ufukta yeni arkadaşlıklar ve çalışmalar gözüküyor. Elveda geçen zor günler merhaba yeni ufuklar...

Bir de bal kabağının gülümsemesi yok mu, alır beni benden!

Anne: Neden babanla bağırarak konuşuyorsun oğlum?
Bal kabağı: ......... yapmama izin veymedi o yüzden taytışıyoyum, babamla taytışıyoyum

12 Nisan 2010 Pazartesi

Haftasonu ne yaptık?

Burada güneş kadar değerli bir başka şey yok!! Azıcık gösterse yüzünü herkes cümbür cemaat park bahçe bulvar nereyi bulsa oraya yayılıyor... Bahar geldi, güneş var dedimse havalar daha 10lu derecelerde...

Bastonlu Puşkin Amcanın ayağına basan bir cücük...

Buraya geldiğimiz her seferde kuşları yakalamak gibi bir görev edindi ama bugün onlara yem veren bir küçük hanımın uyarısıyla 3-5 dakika duraksadı!!!

Bahçemize de bahar geldi ama pislikten görünmüyordu, biz de ana oğul bir huşuğ içinde temizledik toprağı ve şimdi temiz temiz bekliyoruz baharı....







Bu da evimizdeki bahar habercisi!!! Benim ellerimde hala yaşamayı başaran ve hatta çiçek açma evresine gelen menekşelerimden biri :)

Notcuklar:
1. Resimleri çeken kişi, tabii ki ailemizin toprakla uğraşmaktan hazetmeyen ferdi sevgili eşim
2. Fotoğraflarda Puşkin'in yanında oturan amcanın kim olduğunu öğrendiğimde yazacağım!
3. Menekşeleri taaa uzakta otursalarda binbir eziyetle getirip diken babaannemiz(kayınvalidem) ve halamız(görümcem)