15 Aralık 2011 Perşembe

Daha Ne Diyeyim ki?

Yaşanılası dünyanın
Ne tadı ne tuzu kaldı
Ömür denen şu zamanın
Çoğu gitti azı kaldı

Çalışmadan yiyenlerin
Derimizi giyenlerin
Nice benim diyenlerin
Ne izi ne tozu kaldı

Çürük ökçe yırtık taban
Kurdu kuşu ettik çoban
Gariban daha da gariban
Ne çulu ne bezi kaldı

Bizden geçinen kalleşler
Döner geri bizi taşlar
Sıvıştı yaren yoldaşlar
Ne sözü ne özü kaldı

Cahiller kendini aklar
Kamiller özünü yoklar
Kurudu çaylar ırmaklar
Serçeşme'nin gözü kaldı

Dertli Divani'nin varı
Canandır canın öz yari
Geçti bu devrin baharı
Ne yazı ne güzü kaldı

Dertli Divani

8 Aralık 2011 Perşembe

Bir Ben Var, Benden İçeri

Annem, teyzem, yengelerim,anneannem.... Hatun akrabalarımın çoğu hamarattır; yaptığı yenilir, diktiği giyilir insanlardır. Tabii bu bahsettiğim benden önceki yani annemin jenerasyonuna kadar böyle...Ben ve benden sonrası fıııııısssssssss...Okuyacağım ayaklarına, suya sabuna dokunmadan maharetli annelerinin sarayında yan gelip yatmış şahsiyetleriz: ben ve benden sonrakiler!! Dikiş bilmez, zahmetli yemekleri yapamaz, dantele hiç elini sürmez hatta çeyizine konanlara bile burun kıvırır, yünden anlamaz, kanaviçeyi de keyifli diye başlar bitiremez :))))

Evde 1 ay kadar kapalı kalmaktan ötürü oluşan can sıkıntısı, dışarıdaki bulanık hava, anneden hevesle taa buralara kadar getirilen ve boynu bükük duran şiş,tığ ve benzeri malzeme,okuduğum onca hobi bloglarındaki saygıdeğer ve maharetli arkadaşlardan alınan coşkuyla bakın ben neler yaptım:







İlk baştaki renkli olanın iplerin yettiği kadar yaptım ama bana biraz küçük oldu gibi yani boynumu iki kere dolanmıyor :(( Alttaki kırmızı mor olan için de uygun renkte ne montum ne de şapkam var! Nasıl kullansam diye düşünüyorum...


Burada Türk ürünleri satan bir yer bulunca ince bulgur aldırdım ve bundaki tek amacım KISIR yapmaktı....Epey bir şey okuduktan ve sorduktan sonra  bir harman yapıp kendi tarzımda bir kısır yaptım!!! Sonuç mu? Limona boğulmuş, yeşillikli sulu pilav... Görüntü benzese de tadı tam bir hayal kırıklığı :))  Resmini de bilerek küçük koydum ki hani en azından detaylar görünmesin hehe :))














Amma velakin kekim muhteşem oldu!!! Tarif tabii ki annemden içine 2-3 bir şey ekleyip sanki ben de farklı bir şey beceriyormuşum gibi hissediyorum. Buna ek havuç ve tarçın... Tadını da ben değil götürüp yedirdiğim  2 Ermeni,1 Lezgin, 1 Ukraynalı Hanım tescillediler....Ha bir daha aynı şekilde kabarık  ve bulgur bulgur ağızda dağılır kıvamda yapabilir miyim? Allah Kerim, belki olur!!

Neyse en azından azimle öğrenmeye çalışıyorum di mi? 60ından sonra belki usta bir ev hanımı olurum!

Bedeninizin sıhhati, evinizin bereketi, sevdiklerinizin şefkati hiç eksik olmasın....(Alıntı çalıntı değil haaa, menim gendi özümün lafıdır!)

3 Aralık 2011 Cumartesi

Ege Büyürken Annenin Vardığı Sonuç

Uzun bir süre oradan buradan okuduğum bir sürü şey vardı. Ne zaman harf ya da rakam öğretmek lazım? ya da öğretmemek daha mı iyi? Okula kadar beklemek mi lazım yoksa o zaman kadar beklesek geç mi kalınacak? Bu soruların hiç birinin hiç bir yerde cevabı yok! Cevabın ta kendisi: çocuğun kendisi... Neyi ne kadar almak istediğine bizzat kendileri karar veriyorlar!! İster onun okul öncesinde okumayı öğrenmesini hedefleyin, isterseniz saldım çayıra felsefesini benimseyin bir süre sonra çocuğunuz sizi zaten yönlendiriyor...


Ege, her ne kadar kağıt, kalemle çok ilgilenmese de sayı ve rakamları yazmak ve okumak konusunda son derece ilgili davrandı. Gördüğünde, oynadığında ve ben tekrarladığımda bundan keyif aldığını açıkça görebiliyorduk. Bu nedenle bununla ilgili oyunlar üretip oynadık, sıkmadan ve ilgisini törpülemeden, almak istediği kadarını verdik.


Ama en başta şöyle bir sıkıntı yaşadık. Ben onunla Türkçe konuştuğum için ona, ana dilimdeki şeyleri öğretmenin daha kolay olacağını düşünerek Latin harfleriyle başladım. Fakat daha sonra devam ettiğimiz oyun grubunda Rusça Alfabe (Kiril Alfabesi) işin içine girince, benzer harflerde bocalamaya başladı. Mesela 'B' görünce 'B' okuyordu ama Rusçada onu 'V' diye okuması lazımdı. Ben biraz huzursuz olunca öğretmen bana sıkıntılı bir durum olmadığını söyledi. Harfleri okuması sırasında dil farkını vurgulamanın yeterli olacağını ve çocuğun bunu kolayca ayırt edebileceğini söyledi.' Türkçe de bu harf  'B' diye okunur ama bak Rusçada 'V' diye okumalıyız'  şeklinde cümlelerle aradaki farkı anlattık. Sonuçta kavradı ve sıkıntı yaşanmadı. Hatta şimdi dil konusunun daha bir farkında... Örneğin:
'Anne,Caillou İngilizce konuşuyor di mi?'
'Türkiye de Türkçe , Moskova'da Rusça konuşuluyor; o yüzden Artur Rusça biliyor, Türkçe bilmiyor'
'Anne ben 17 yaşıma gelince İngilizce, 30 yaşıma gelince Fransızca konuşmak istiyorum!'


Resimlere bakıp da kadın delirmiş 4 yaşındaki çocuğa toplama çıkarma öğretiyor demeyin :))) Süper çocuk yetiştireceğim iddiasında hiç değilim. Bu oyunu Ege başlattı.(-) ve (+) öğrendiğinden beri buzdolabındaki mıknatıs rakamları dizip bu nasıl oluyor diye sormaya başladı. Şimdi de parmak sayıp duruyor...Ben de olabildiğince basit şekilde aşağıdaki kareleri ve yuvarlakları saydırarak oyununa eşlik ediyorum. Masada oturanları, kartlarını, arabalarını saymayı çok seviyor...



Bu arada resim yapmaktan ya da kesip yapıştırmaktan pek hoşlanmıyor. Boyama yapmak bazen sanki ona zulümmüş gibi geliyor. Bu konuda da illa otur resim yapalım demiyoruz!! (Ona pastel boya, sulu boya,kuru boya alıp özendirmeye çalıyorum ama onları en çok ben seviyor ve kullanıyorum). Zaten canı çok sıkılmış olsa da çoğunlukla resim yapma önerimize cevabı 'hayır'. Resim derslerinde yaptığı resimler de genelde yarım kalıyor ve neden tamamlamadın diye sorunca : 'Canım yapmak istemedi, bitirmedim' diyor. Ne zamanki hamurla bir şeyler yapılacak bu derse ilgisi o zaman artıyor. 

İlkokulda beden dersinde dışarıda top oynamaya can atarken, beden dersi yapmayıp zorunlu olarak yaptığımız matematik dersindeki problem çözerdik. Ve ben bu problem çözme işini (havuz, yaş,yol) hiç bir zaman öğrenemedim. Çünkü ben o problemleri çözmek için sevdiğim şeyi yapmaktan alıkonuldum. Hala içimde yaradır valla da anlatmadan geçemedim!! Ne biliyim belki şimdi bir jimnastikçi ya da basketbolcu olurdum :(((

Velhasılı kelam su akıp kendi yolunu buluyor ve inanın çocuklar ne istediklerini açık seçik gösteriyorlar!! Bize düşen sadece onların cevherlerini parlatmak...Onların sevmedikleri, istemedikleri şeyleri yapmaya zorlamak zaman kaybından başka bir şey değil!!

Bir eğitici yazımızın daha sonuna gelmiş bulunuyoruz! Sıkılmayıp sonuna kadar okuyabildiyseniz sizi tebrik ediyor ve esenlikler diliyorum efendim!!!


26 Kasım 2011 Cumartesi

Ne Pişirdim?


Bunlar benim kurtarıcı yemeklerim!!! Canım yemek yapmak istemiyorsa, evde kafama göre malzeme yoksa, işin içinden kolayca sıyrılıp mutfaktan kaçmak istiyorsam sonuçta bunlar ortaya çıkıyor:





23 Kasım 2011 Çarşamba

Çevremizi Tanıyalım

Ege'yle çevremizi tanıyalım gezilerinden birinde çektiğimiz kareler...









22 Kasım 2011 Salı

Bir Diktatörün Vasiyeti


Kaddafi'nin vasiyeti:


“Dünyanın özgür insanlarına ve halklarına duyurun! Davamızı pazarlık malzemesi haline getirip satabilirdik, karşılığında şahsi güvenlik ve istikrarlı bir yaşam elde edebilirdik. Bu yönde birçok öneri aldık. Ama biz, çatışmanın en ön cephesinde olmayı görev ve onur saydık.
Bugün hemen muzaffer olamasak bile, önümüzdeki nesillere önemli bir ders öğretmiş olacağız: Ulusu korumayı seçmek bir onurdur, ulusu satmak ise tarihin hatırlayacağı ve hiçbir zaman unutmayacağı en büyük ihanettir! Başkaları size farklı birşey anlatmaya çalışsa da bu böyledir.“Elveda derim; ailemin tüm fertlerine, Libya’ya sadık herkese ve bütün dünyada, yalnızca kalpleriyle bile olsa Libya’yı destekleyen dostlarımıza.”
Onurlu yaşamayı seçmiş insanlar ne yazık ki ülkemde giderek azalıyor....Her şey pazarlık konusu ülkemin; taşı, toprağı, bayramı.....

21 Kasım 2011 Pazartesi

Türkü Severim



 Bu türküyü dinlerken neden türküleri sevdiğimi bir kez daha anlıyorum. 100 yılda dinlesen kıymetinden bir şey kaybetmiyorlar...

Ey erenler bir kamile danıştım
Er olana edep erkan hoşumuş
Kalırsa dünyada insanlık kalır
Kuru hayal fani dünya boşumuş
Vefasız tabipten derman olur mu
Ufacık pınardan Ceyhan olur mu
Ta ezelden karga şahan olur mu
Adem aslı asıllara başımış
Dünyada delinin teki Mahzuni
Yaktı seni içindeki Mahzuni
Dile kolay bunca yükü Mahzuni
Yıllar yılı taşımış da taşımış
Sözler bu siteden alınmıştır.

Aşık Mahzuni Şerif türkülerini dinlerken anımsadığım bir şey daha var ki bu konuda içim hep cız eder.... Tamam müzik zevk işidir, gönül işidir ama bir de kültür işidir. Herkes türkü sevsin demiyorum ya da benim gibi deli olsun bu konuda ama biraz olsun sahip çıksın. Madonna, Micheal Jackson kadar en azından ya...Bizim bunlar desinler, dinlemeseler de burun kıvırmasınlar....

Yer Ankara'da bir özel üniversite (hatırı sayılanlardan), ders Türkçe (hani YÖKün üniversitlerde zorunlu iki dersinden biri *diğeri de İnkılap Tarihi*)... Sunum hazırlanacak ve konu bir ünlünün(şair yazar heyketraş hiç farketmez) biyografisi...İsmi belirleyip hocaya vereceğiz... Orhan Veli, Maksim Gorki ve daha hatırlamadığım bir sürü kişi seçildi. Bir tek benimkine hoca: 'Ben bunu tanımıyorum" dedi. Ben de dilim döndüğünce anlattım ama hoca tatmin olmayınca beni Türkçe Bölüm başkanına gönderdi ve 'İzin al' dedi. Bölüm başkanının ilk sorusu : 'Nereden biliyorsun sen bu ozanı?' oldu. Kendimi uzaylı gibi hissettim ya da ne biliyim başka bir ülke sınırları içinde....Dedim: 'Mahzuni Şerif'in türkülerini dinlerim' ve daha da bir şey demedim.

Sonuçta sunumu yaptım ve hatta taaa üniversiteye teyip taşıyıp (ne yapalım o zamanlar şu müzik çalan küçük aletler yoktu) sınıftakilere küçük bir dinleti de yaptım :))) Bir tek Allah'ın kulu da bilmiyordu bu adamı....


25 Ekim 2011 Salı

Cani miyiz?


Okuduğum blog yazarlarlarından leyya craftmania şunları yazmış ve ne kadar da DOĞRU yazmış.

şaşkınım...acı üstüne acı yaşadığımız şu dönemde insan duygularını nasıl anlatır bilemiyorum...üstelik her geçen an yeni bir ölüm kalım hikayesine şahit olmaya devam ederken,insanların gözbebeklerinde dehşeti izler,çığlıklarını duyarken...nasıl ifade edilir ki duygular?ha bir de sosyal paylaşım sitelerinde Allahın sopası şeklinde değerlendirmeler okurken!!!be hey gafil insanlar,siz de en az terör örgütü kadar aşağısınız !siz de en az onlar kadar acımasız,provakatör ve hesapçısınız...be hey gerizekalılar, orada bir afet var şimdi,ölüm var, acı var,dehşet var,insan var orada, insaaan!!!senin halkın var,senin öğretmenin var,senin polisin var,senin askerin , memurun, işçin var...günahsız bebeler var analar var babalar var...çaresizlik var orada şimdi...daha ne diyeyim...bu mantıkla bakarsan kocaeli depemini nereye bağlayacaksın o halde...sakarya depremini,erzincan,elazığ depremini????olası istanbul depremini???Allah size akıl fikir iz'an versin...daha ne diyeyim...

işte bu nedenle başlığımdaki 'geçmiş olsun insanlık' ibaresi...her afette, her yıkımda, her kayıpta insanlık kaybediliyor da, ondan.üç beş satılmış kişi, bilinçli bir şekilde üflüyor,sağduyusunu yitirmiş binlerce insan da bu rüzgara kapılıp hezeyanlar savurmaya başlıyor...
bırak siyaseti bir yana şimdi.bırak kafatası avcılığını,bırak uğursuzluğu da insan olmaya gel.zorla kendini,su gönder,süt gönder,aş götür ,battaniye götür de içinin kiri temizlensin.beynine temiz kan  gelsin,canına temiz can gelsin ey insanoğlu.
tabii ki söylenecek yazacak daha başka çok şey var...türkiyenin bir deprem ülkesi olduğu gerçeği var,hala çok katlı fakat depreme dayanıksız,tabut gibi binaların inşa edilmeye devam edildiği gerçeği var,denetim mekanizmalarının yetersizliği var...var oğlu var...ama şimdi acımız çok taze...şimdi daha çok dayanışma zamanı.yardımlarımızı kızılay gibi,akut gibi güvenilir adreslere teslim edelim.terör örgütünün ve kötü niyetli kimi insanların da yardım kampanyası adı altında organizasyonlar gerçekleştirdiğine şahit oluyoruz birlikte.ne günlere kaldık!!!


İnsanlığımdan utandım.Gek gek gerinerek övündüğümüz Türk hoşgörüsü, vicdanı, insafı, şefkati nereye gitti. Ne zaman kafatasçı olduk!!!!

Ülkemi düşünüp güzel günler hayal etmek isterken yurdum insanından umudumu kesmeye başladım...

22 Ekim 2011 Cumartesi

Moskova'ya Gelmeden Şunları Bilin


Artık vizelerde kalktığı için buralara gelmek daha kolay.... Tarih, müze, park, orman görmek isterseniz ve bir zamanlar dünyanın dengelerinde söz sahibi olan eski komünist yeni kapitalist Rusya'yı keşfetmek isterseniz bu yazıyı bir göz atın derim.


Öncelikle bildiğiniz Rusça harici bir dilin işe yarayacağını sanıyorsanız bunu unutun. Özellikle İngilizce'nin sizi kurtaracağını zannediyorsanız (ki ben öyle zannetmiş idim) bu büyük bir yanılgı... Hatta Türkçe bile size daha çok kapı açacaktır, çünkü Azeriler, Türkmenler, Kazaklar... sizi anlayacaktır.


Bu nedenledir ki Kiril alfabesini okumayı öğrenirseniz işinizi biraz daha kolaylaştırabilirsiniz. Bazı kelimeler zaten okuyabilirseniz size tanıdık gelecekler. Bir çok yerde Latin harfleriyle yazılmış tabela ya da yazı bile bulamayacaksınız. Özellikle sokak isimlerinde, trenlerde,otobüslerde sadece Kiril harfleri :(


Trafik derdi olmasın istiyorsanız ve de her istasyonda ayrı bir güzellik yaşamak istiyorsanız metroyu kullanmak en ideali. Mutlaka gelmeden bir Moskova metro şemasını internetten edinin.


Buraya geçen seneye kadar hep İstanbul üzerinden geliniyordu. THY artık Ankara'dan da direk uçuşlara başladı. AnadoluJet firması adı altında uçuşlar yapılıyor. Ben 5 sene boyunca Moskova, İstanbul ve Ankara hattında eziyet çektiğim için bu sene konan direk Ankara seferi benim için muhteşemdi :)) Genelde Moskova'ya THY ile gelmek tercih ediliyor ama Rus hava yollarının -Aeroflot- fiyatları her zaman daha makul :( ama ne yazık ki onlarında Ankara seferleri yok!!! Siz en iyisi şuradan bakarak fiyat konusunda ne demek istediğimi anlayın.


Uçakta verilen ya da istemeniz gereken bir Göçmen Kartı var. Ben şu an oturum izni ile gelip gittiğim için doldurmuyorum ama turistik gezi durumlarında hala dolduruluyor diye biliyorum. Siz en iyisi emin olmak için hostese mutlaka sorun. Dolduracağınız kağıt önceden sadece Rusça idi ama şimdi İngilizce açıklamaları da var. İki nüsha şeklinde birini girişteki memur alıyor diğerini de mühürleyip size veriyor. Bunu kaybetmeyin ve mutlaka pasaportunuzla birlikte muhafaza edin.


Havaalanındaki memurlardan İngilizce konuşmalarını beklemeyin ve hatta güleryüz, yardım hiç hiç beklemeyin.


Havaalanından merkeze gelmek için en ucuz ve rahat araç Aeroexpress trenlerdir. Bavullarınızı aldıktan sonra tabelaları takip ederek rahatlıkla ulaşabilirsiniz. 320 ruble yani yaklaşık 19 TL kadar hatta biletinizi Moskova'ya gelmeden internetten alıp çıktısıyla birlikte havaalanında bilet alma işiyle uğraşmadan binebilirsiniz. Taksiler da var ama hangi saatlerde geldiğiniz farketmez her daim trafikte kalma riskiniz var ve ayrıca 1000 rubleden yani yaklaşık 59 TL den başlayan fiyatları vardır. İllaki taksiye bineceğim diyorsanız mutlaka pazarlık edin. Çünkü burada taksimetre gibi bir alet olmadığından fiyat, şoförün insafına kalıyor.


Gezeceğiniz yerleri zaten önceden belirlersiniz de burada önceden belirlemeniz gereken bir şey daha var: nerede, ne yiyeceksiniz? Bunun sebepleri:  Rus mutfağının bizim damak tadımıza çok uygun olmaması,  yemek hizmetlerinin çok pahalı (hatta fahiş), temizlik anlayışlarının bizimkine kıyasla epeyce farklı :(( olması, domuz etinin de kullanılması.


Özellikle domuz eti yemek istemiyorsanız ya da yediklerinizin içinde domuz eti olmasını istemiyorsanız kesinlikle salam sucuk benzeri şeyleri, köfteli yemekleri yemeyin. Свинина  (Svenina) kelimesini mutlaka hatırlayın. Bu arada su satın alırken ve isterken de gazsız 'Vada bez gaz' demeyi unutmayın. 


Yemekler konusunda sıkıntı yaşamak istemezseniz Türk yemekleri yiyebileceğiniz yerler de var: OcakbaşıBosforOlimpik ParkSeçkin Baklava. Ayrıca hemen hemen büyük alışveriş merkezlerinin hepsinde bulunan 'Kebab House' larda hem Türk usulü yemekler hem de Türkçe konuşan kasiyerler bulabilirsiniz. Yeni açılan Afi Mall alışveriş merkezinde Kitchenette yiyebilir ya da onun bir alt katındaki Tantunici de hem tantuni hem de çiğ köfte bulabilirsiniz.


Sizin sormak istedikleriniz varsa seve seve cevaplarım.....

16 Ekim 2011 Pazar

Başarı

‎"BAŞARI; 

Sık sık gülmek ve çok sevmektir; 

Akıllı insanların saygısını ve çocukların sevgisini kazanmaktır; 

Dürüst eleştirmenlerin onayını almak; sahte dostların arkadan vurmalarına dayanmaktır;

Herkesteki en iyiyi bulmaktır;

... Karşılık beklemeyi hiç düşünmeden kendiliğinden vermektir; 

Geride ister sağlıklı bir çocuk, ister kurtarılmış bir ruh, ister bir parça yeşil bahçe, ister iyileştirilen bir sosyal durum bırakarak dünyanın iyileşmesine katkıda bulunmaktır; 

Gönlünce eğlenmek ve gülmektir; 

Tek bir kişi bile olsa, birinin sizin varlığınızdan ötürü daha rahat nefes aldığını bilmek;

Ve tek bir kişinin bile sizden kasıtlı zarar görmediğini bilmektir; 

İşte bu başarılı olmaktır." 


~ Ralph Waldo Emerson~

21 Eylül 2011 Çarşamba

Rus Düğünü -2-

NİKAH DAİRESİ:
Nikah başlayana kadar doğal ortamda fotoğraflar çekildi. Hava 9 derecelerdeydi ve gelinimiz straplez gelinliğiyle donarak poz verdi ama ona rağmen üzerine bir şey giymedi.



Bu ufaklıklar düğünün şekerleriydi.




Bu maviş kızlar damatla gelini alıp nikah memuruna kadar götürdüler ve hem de çok hoş dans ederekten.....

 Babası kızını damada teslim etti ve nikah kıyıldı.

Müzikler canlıydı. Arka tarafta bir saksafon var!

 Maviş kızlardan biri 6-7 tane mum olan tepsiyle masaya yanaştı. Bu mumların hepsi bir şeyi temsil ediyor: sağlık, mutluluk, para... her biri masaya yerleştirildi ve yeni evli çift bunları birlikte üfledi.

İlk dans


Salonun alt katında yer alan odada misafirlerle birlikte yapılan ilk kutlama.... Şampanya ve çikolatayla...
Adet üzere nikahtan sonra şehrin güzel yerleri (meydanları, parkları, köprüleri..) gezildi ama ben sabahtan beri aç dolaştığımdan dolayı artık dayanamayıp kendimi yemek yenecek bir yerlere attım.O kısımda pek bulunamadım ve ayrıca havada soğuktu ve ben de imirin iti gibi titremek istemedim.



Ekmek tuza batırılıp yendi ve 'Yediğiniz en kötü şey bu olsun' dendi (Ekmeği tutan damadın annesi). Hani en kötü gününüz böyle olsun dileğinde bulunur gibi.. Ekmekten de kim daha büyük koparırsa ya da ısırırsa evde onun sözü geçermiş. Sonrasında birer kadeh şarap içilip arkalarına atıp kırdılar. Bunun neden yapıldığını sorarsanız şu gibi şeylerden dolayı:

  • kaç çocuk olacak? kız mı erkek mi olacak? gibi şeylerin tahmini için
  • Yeni bir gemi denize açılırken kırılan şarap şişesi gibi yeni bir hayata başlayan çiftin de yeni başlangıcı için
  • (Batıl inanç olarak) Bardak kırılmasının iyi olduğuna inanıldığı için
Sonrasında yemek salonuna girdik ve süper hazırlanmış sofrada yedik, içtik. 3 küçük notum var onları da söyleyeyim de içimde kalmasın...

Not 1:


Sofrada ilk gördüğüm şey MİS GİBİ KOKAN PASTIRMA....yani Rusların söylemesiyle BASTURMA

Not 2:
Bütün gece sık sık GORKA (acı) diye bağırıp alkış tuttuk, biz böyle bağırdıkça gelinle damat birbirini öperek ortamı tatlandırdılar. Hatta uzun uzun öpüşmeleri için ısrarcı bile olduk. Bir seferinde 12ye kadar saydık :)))

Not 3:
Tarkan burada da karşımıza çıktı. 'Oynama Şıkıdım Şıkıdım'ı Rusça versiyonuyla dinleyip tepindik...

20 Eylül 2011 Salı

Rus Düğünü -1-

Geçen hafta bir arkadaşımızın düğünü için Kaluga (Калуга) denen bir şehre gittik. Bu benim katıldığım ilk Rus düğünüydü. Bu katıldığım mı öyleydi yoksa hepsi mi böyle bilmiyorum ama eğlenmek anlamında bizimkilerden kat be kat  eğlenceliydi. Düğün sahipleri açısından ise parasal anlamda aynı külfette olsa da yorgunluk açısından
bizimkiler kadar öldürücü değildi. Annemin bizim düğünde yemek yapmaktan ve koşuşturmaktan hoşafı çıkmıştı ama buradaki anneler gönüllerince eğlendiler.
Neyse lafı fazla uzatmadan düğünü anlatayım:

KIZ ALMA:



Bunlar apartmanın her katına yapıştırılmış süslerden bazıları... kalpler, balonlar,posterler filan da vardı.











Bu kız isteme olayının en eğlenceli kısmı, gelinin sadıcının her katta damada gelin hakkında sorular sormasıydı. Ne yazık ki kız, beşinci katta yaşıyordu ve damat epeyce ter döktü.




Nihayet damat kapıya ulaştığında ise başka bir sürpriz vardı. Kapının anahtarını bulması gerekecekti:


İkinci balonda anahtar bulundu ve nihayetinde içeri girildi. Şampanyalar patlatıldı...meze tabaklarından tırtıklandı... Sonrasında da gelini alıp doğru nikah dairesine....