31 Aralık 2009 Perşembe

Bir İlk

Dün kendimizi (eski) komünist Moskova'nın (yeni) kapitalist kollarına attık... Hayatımda bir ilk yaşayıp kendime 2-3 şeyden daha fazla alışveriş yaptım ve kendi potansiyelime şaşırıp kaldım. Alışveriş konusunda oldukça cimri olan ben(çünkü ne fazla eşyam olsun isterim ne de 1 saatten daha fazla gezmeye mecalim olur), dün tam 33 yılın rekorunu kırarak 12 saat(gidiş geliş,yemek,çiş ve oyun araları dahil) alışveriş merkezinde kalıp tam 10 parça ürün aldım :))))) Ve hatta ilk kez yatağa girdiğimde suçluluk duymayıp bilakis çok mutlu oldum:)))))

Sevgili eşim,
Bana böyle bir ilk yaşattığın, benimle her anı paylaştığın için teşekkür ederim. Allah her şeyi gönlüne göre versin bir tanem! Hep derim sen bambaşkasın ve iyi ki sen varsın!

29 Aralık 2009 Salı

Bal Kabağım Sana İthafen

BENDEN SANA
Evrenin merkezinde önce sade ben vardım
Evvelden vardım ama senle arttım
Eğer ki senden önce bir damla sevdim ise
EGE'm senden sonra DERYA deniz oldum

Gönül gözümün odağı sensin
Günümün ışığı, gecemin huzuru senin sesin
Gözlerinin değdiği her yer CENNETim
Gördüğüm rüya değil oğlum, sen hayatımın gerçeğisin

En olmaz anda varoldun akıp giden günlerimde
Ellerin elimden tuttu bir düş bahçesinde
Emelim binken bir oldu
EGE'm senden öte ne söz var ne de şiir ömrümde


15 Aralık 2009 Salı

Hayata döndük


Zor geçen bir haftaydı bizim için. İlk kez bu kadar ciddi bir hastalıkla uğraştık ama şükürler olsun ki artık her şey yolunda... 2 gündür tam da eski kıvamımızdayız...Hastanede öğrendiklerim:

  • Oğlumun öksürük şurubuna alerjisi var hem de hemen hemen hepsine
  • Antibiyotikle de pek arası yok bizim bal kabağının
  • Her koşul ve durumda anneler asla kendini koy vermemeli çünkü çocuklar en çok anneleri ağladığında korkuyorlar
  • Hiç bir ilaç deva olmuyorsa babaannelerden kalan yöntemleri denemekte fayda var (her durumda değil tabii ki)
Ben tam böyle bir yazı yazmaya niyetlenirken ne oldu dersiniz? Hastane dönüşünü kutlayamadan feci bir öksürük ve tıkanmış burundan gelen namelere eşlik eden kırmızı bir boğazla kaldığımız yerden devam..... Detaylar uzun, yorucu ve can sıkıcı... ama tekrardan hayata dönüş yazısı yazmak için bekledim ki yine yarım kalmasın :) Artık İYİYİZ!!!! Her şey yolunda... Yanımızda dağ gibi babaannemiz var; onun metaneti, bilgileri, sabrı ve evde eşsiz yardımlarıyla bana her şey daha kolay geldi. Kocaman bir teşekkür borçluyuz Lüdmila Saburova'ya....Adı gibi kendi de sevgi dolu ve sabır küpü!!! TEŞEKKÜR EDERİM BABULA :)

7 Aralık 2009 Pazartesi

Daha ne kadar sürecek?

Tüm gün oradan oraya dolaşan çocuk şimdi kanepeden kalkmıyor... çok bitkin, 2 gündür halsiz ve sürekli "Anne beni kucağıma al" diyor... dün en azında az bir şey yemişti ama bugün sadece şu saate kadar sadece su içti. 2 dilim elma yemişti onu da çıkardı.

Dışarıda nazlı nazlı yağan kara çok heveslendi ama kendini ancak kanepeden koltuğa kadar taşıyabildi sonra "Anne uykum var dedi"...

Yine karnım ağrıyor diyor yani midesi bulanıyor!!!

2 Aralık 2009 Çarşamba

Hastayız...

Cuma günü babamız hastaydı. Bütün hafta sonu burnuna akmasın diye tıkadığı kağıt mendillerle dolaştı durdu, şimdi de bizim kabak hasta :( az önce ateşini ölçtüm: 37.8 (tabii dijital termometreyle ölçüğüm için az buçuk yanılmaya payı var!!!!). Burnu tıkalı, öksürüyor ve uyurken hafif hafif inliyor. Gece de 2şer saatlik periodlar halinde uyudu. Burnundan nefes alamayınca boğazı acıyor ve uyanıyor. Zorla iki fısfıs deniz suyu, rahatlama, sonra tekrar uyku tabii öksürük musallat olmazsa :(

Bu arada sabah 6 da bizim mutfak musluğunun bozulup akacağı tuttu, tüm tezgah ve önü su... biraz da dolabın içine akmış. Kör şafakta bir de dolap temizle, orayı burayı silmekle uğraş!!

Durum bu, sanırım sıra bende ama umarım ben Ege iyileştikten sonra hastalanırım yoksa işler karışır..Geçen haftaki uykusuzluk bir de 1-2 gece sürecekmiş gibi görünen gece nöbetleri zaten virüslere özel davetiye! Bakalım görelim...

24 Kasım 2009 Salı

Profiterol Hamuru

Bu tarifte görümcem Lena'dan... Hem yapımı çok kolay hem de çok farklı amaçlarla kullanılabilecek cinsten bir hamur... Yapacağımız 4 kişilik aileye gani gani yeter!!!

Ha bunlar lazımdır : 1,5 bardak su, 150gr. margarin, 1,5 bardak su, 5 yumurta

1,5 bardak suya 150 gr. margarini koyun,

Kısık ateşte margarin eriyene kadar bekleyin,

1,5 bardak unu ekleyin ama DİKKAT sadece AĞAÇ KAŞIK kullanın ve hızlı hızlı karıştırın ki hamur top top olmasın,

Hamur ağaç kaşıktan yapışmadan düşene kadar hamuru kısık ateşte karıştırmaya devam edin,

Hamuru bir karıştırma kabına alıp 5-6 dakika bekleyin,

Her seferinde sadece bir yumurta kırıp mikserle karıştırarak pürüzsüz bir hamur elde edin, (1 yumurta karıştır,1 yumurta karıştır) TOPLAM 5 YUMURTA


Varsa sıkma aletiyle yoksa benim gibi kaşık yardımıyla tepsiye istediğiniz büyüklükte dizin,

Kokusu iyice belli olunca ve rengi hafif kahverengileşince fırından çıkarın.

Servis önerileri:
  • Bu topları daha küçük yapıp üzerine puding dökersiniz yani bildiğimiz profiterol,
  • Güzel bir krema hazırlarsınız bol bol içlerine doldurursunuz,
  • Kahvaltıda içine bal kaymak koyup servis edersiniz,
  • Küçük sandviç ekmeği gibi tuzsuz beyaz peynir ve domatesle sunarsınız.
Afiyet olsun!





Puding Sevdası












Mıncır'ın günlük faturası

Bir gün içinde bir kedi ne kadar yaramazlık yapar, işte çeteresi:
  1. Tuvalet kağıdını özenle parça pinçik etti.
  2. Türkiye'den özenle korunarak getirilen Kantoron yağının neredeyse tamamını banyoya döktü.
  3. Klozet deliğine düştü, neyse ki sadece arka ayakları! Bir de onu yıkamak için gece gece zaman harcadık.
  4. Derin uykudaki oğlumun gidip ayağını tırmaladı ve bal kabağının uykusunu böldü.
  5. Süper bir zamanlamayla yaptığı kakasından çıkan koku yatmadan önce bizi iyice sersemletti. tabi onu saklamak için hırş hırş ettirdiği kum sesini saymıyorum.
Henüz küçük diye dayanıyoruz bakalım bu cadaloz kıza, bakalım nereye kadar!!

Not: Ben bu yazıyı yazarken de kuzunun yüzüne bir çizik attı. Bu sefer Ege bir şey yapmamıştı:)

22 Kasım 2009 Pazar

Pankek mi dediniz bir de bunu deneyin ALADİK

Şehirli ismi PANKEK olan bu şeye bizim memlekette kaygana denir ve tandır ateşinde sacın üstünde yapılır. Anneannemin yaptıkları pek güzel olurdu. Geçmiş zamanlı konuşuyorum çünkü hatırlayamayacağım kadar uzun zamandır ne yapıldı ne de ben yedim.

Ta ki buraya gelene kadar, şimdilerde ayıla bayıla yediğim ve kolayca yapılan şeylerden biridir. Pazar kahvaltısı... resimlerden benden ama tarif sevgili babuladan (kendisi tam bir mutfak cini olup sabırla bana rus yemekleri eğitimi veriyor, Rusçam ilerledikçe sanırım daha iyi anlayacağım verdiği tarifleri... zavallı anlamadığım zamanlarda bir amuda kalkmadığı kalıyor anlatmak için :))))

NOT: Aladik(оладик) Rusların pankek için söyledikleri kelime (pankek lafından daha çok hoşuma gidiyor)
Resimleri sırayla koyuyorum sanırım arife tarif gerekmez :)

+az tuz+az şeker







21 Kasım 2009 Cumartesi

Dostum Türküler

Türküler olmasa ben ne yapardım? Hayatımın anlamı, umutlarım ve sevinçlerim türküler; çektiğim özlemi yatıştırmak için, bal kabağımı uyutmak için, silkinmek için, yalın düşünmek için ve anıları yaşatmak için hep benimle birlikteler...

İşte hayatın tek gerçeğini anlatan bu türkü kaç zamandır dilime takıldı ....

Sabahat Akkiraz'ın dilinden Mahsuni Şerif türküsü:

Boşumuş
Ey erenler bir kamile danıştım
Er olana edep erkan hoşumuş
Kalırsa dünyada insanlık kalır
Kuru hayal fani dünya boşumuş

Vefasız tabipten derman olur mu
Ufacık pınardan Ceyhan olur mu
Ta ezelden karga şahan olur mu
Adem aslı asıllara başımış

Dünyada delinin teki Mahzuni
Yaktı seni içindeki Mahzuni
Dile kolay bunca yükü Mahzuni
Yıllar yılı taşımış da taşımış

18 Kasım 2009 Çarşamba

Yemeğiniz yoksa ne yaparsınız?

Tereyağ + sıvıyağda soğanları kavur,
Haşladığın patatesleri ezip
Yağ soğanda güzelce kavur, tuz,kimyon,pul biber ekle
Yanına da önceki günden kalan yemeği (yoksa da sorun değil) bir de turşu (yoksa sorun değil ekmeğin arasına koy)
Bir güzelce ye...

Hadi afiyet olsun!!

15 Kasım 2009 Pazar

Dizikolik miyim, neyim?

Türkiye'deki dizi manyaklığı devam ederken bundan ben de payıma düşeni alıyorum. Eminim benden manyakları da vardır ama ben hamilelikten bu yana 2-3 dizi izlediğim için kendimi artık dizikolik olarak addediyorum.

Bu dönem ne mi izliyorum?
Elveda Rumeli favori dizim idi ta ki bu sezon cılkını çıkarmasalardı. Sadece Erdal Özyağcılar'la dizi yürümüyor tabii... Artık bu diziyi seyretmiyorum.

Melekler Korusun'da son günlerde (sürekli kötü şeyler oluyor: icra, tutuklanma, taciz, down sendromu) bana afaganlar bassa da şimdiye kadar yapılmış en iyi gençlik dizisi olduğunu düşünüyorum. Özellikle Avrupa Yakası'nın İfosu Hümeyra'nın ne kadar başarılı bir oyuncu olduğunu bir kez daha görmüş oldum. Şimdiye kadar bu kadın nerelerdeymiş...(tabii mankenlerden sır gelmiyor ki gerçek oyunculara). Bir de süt nine karakteri Yıldız Kültür'ün oyunculuğu harika, kadın emektar tiyatrocu.. Bu dizide en sevdiğim taraf iyi ve kötünün mutlak olmaması yani kimse mutlak iyi ya da kötü değil; herkes hatasıyla sevabıyla yaşıyor işte! Ayrıca şu özgür kızın (Selin Şekerci) replikleri beni çok güldürüyor :)

Bu Kalp Seni Unutur mu? Nefes almadan izliyorum...övgü, yergi bir sürü şey okudum dizi hakkında... o dönemi yaşayanların anlattıklarının ne kadar da az kaldığını düşünüyor insan... yakın tarih cahili olarak yetişen 80 sonrası gençlik için bir şeyleri görmek ve öğrenmek için iyi bir fırsat diye düşünüyorum. Ayrıca konusunun cazibesi haricinde oyunculuklarını çok da beğenmediğim tiplerin gayet doğal ve canlı bir oyunculuk göstermeleri...Yani yönetmene (Aydın Bulut) aferin demek lazım :)

Canım Ailem: İlk sezon gayet başarılıydı ama şu an sadece Uğur Yücel ve Feride rolündeki Ezgi Mola da olmasa artık çok sıkıcı...Konusu artık bir kısır döngüye girdi ve yavanlaştı.

İşte böyle sizce ben dizikolik miyim?

13 Kasım 2009 Cuma

Çeppe, kamon, vinç...Hadi anne inşaata gidelim!


"Beyaz tiyene binicez, beyaz tiyene binicez..." şeklinde şarkı söyleyerek güne neşeyle başlayan bal kabağı, sabahımıza trenlerle ilgili cır cır konuşarak keyif kattı. Moskova'ya gelirseniz aklınızda tutmalısınız siz de: "biyaz tiyenler hıslı hıslı gider anne, durmaz" (beyaz trenler ekspres trenlerdir her durakta durmaz) ; "mavi tiyenler yavaş gider" (bunlar hemen hemen her durakta dururlar); "yeşil tirenler geçiyor anne bunlar yatakkı tiyenler" (genelde yeşil olan trenler yataklı trenlerdir,camları perdelidir ve şehirleraarası gider hatta cumhuriyetler arası)

Aklı yettiğinden beri bir yere gitmeyi çok seviyor ve bu süre boyunca çok uyumlu ve sakin oluyor. Cam kenarına geçip dışarı seyrediyor ve gördüklerini anlatıyor.

Bugünün onun için önemi çok büyüktü çünkü defalarca okuduğu Atakan gibi inşaata gitti.

Makinelere ancak öğle arası verilip durunca yaklaşabileceğiz o nedenle inşaatın hemen yanındaki parka kaçamak yapıyoruz öğle arasına kadar. Moskova'yı sevme nedenlerimden biri de bu fellik fellik park aramıyorsunuz çünkü her iki apartman arasında mutlaka park var :) Bizim gibi tek bir park görerek büyümüyor burada çocuklar (Koca Ankara'nın 2 salıncak ve 3-5 kuğusu olan gariban(!) parkı: Kuğulu Park). Bizim ora kötü bura iyi gibilerinde bir serzeniş değil bu çocukluğumun yarasıdır kovula kovula apartman aralarında oynamak ve ne olur yani biraz da çocukları düşünseler...

Burasını bir de baharda hayal edin... Moskova'ya gelmek isteyenler baharda gelin buralara....


Oraya girince ilk söylediği: "Anne bak başket yaptım".


Neredesin oğlum?: "Budayııııım"

Eve dönüş yolunda tramvaya da bindi. Çok mutlu oldu. Sayalım bakalım uçak, vapur, tren, metro, tramvay, araba bi binmediğimiz bir denizaltı kaldı o da kısmet belki denizci olur bizim kabak :)

Sabah 9dan öğleden sonra 3e kadar süren bu maceramız tabii ki de tüm dönüş yolu boyunca uyumakla noktalandı.


11 Kasım 2009 Çarşamba

Bööyyyk demeyin bir deneyin!! Balık Çorbası

Yemek blogu değil benimki ama öğrendiğim yeni tatları paylaşmak adına yazıyorum. Tarif verdiğimde tüm yemekler Rus Mutfağından olacak yani sevgili babuladan (babaannemizden) :) çünkü kendi yaptıklarım genelde deneysel şeyler. Bir yaptığımın lezzeti ikincide aynı şekilde olmaz :) (Neyseki bunu takdir eden bir eşim ve oğlum var)

Balık Çorbası
1 kutu сайра (zurna balığı) konservesi
Not: Eti kahverengimsi olan tüm balıklarla olur
3 adet orta boy patates
1 adet orta boy havuç
1 adet soğan
2 adet defne yaprağı
2-3 dal maydanoz
2-3 dal dereotu
1 çorba kaşığı pirinç
1,5 - 2 lt.su

Yapılışı:
1) Patatesleri küp küp doğrayıp tencerede kaynattığınız suyun içine atın.Pirinci de yıkayıp ekleyin.
2)Tavada biraz sıvı yağla küçük küçük doğradığınız soğanları ve rendelenmiş havucu kendilerini bırakana kadar kavurun.
3) Patatesler pişince havuçlu soğanlı harcı patatese ilave edin.
4) Konserve balığın yağını iyice süzdükten sonra onu da tencereye ekleyin ve çorbanızın tuzunu ayarlayın. Defne yaprağını, doğradığınız dereotu ve maydanozu ekleyin. Bir 5 dk. daha kaynadıktan sonra çorba hazır.

Afiyet olsun

8 Kasım 2009 Pazar

Doğum Günü Kutladık

Tek ve yegane arkadaşlarım Rüstem ve Gülşat...Rüstem'in doğum günüydü ve bizimle bu güzel günü paylaşmak için çağırdılar :)


Bu şahane sofrada birlikte arkadaşıma iyi dileklerde bulunduk!!!! Votka eşliğinde muhabbet ettik! ama bu muhabbetin epeyce bir kısmında benim nasıl kötü bir içiçi olduğumdan ve sarhoş olunca çenemin düştüğünden bahsedildi. :))) Yalan da değil hani...

Bal kabağına gelince kendi çapında takıldı. Şekerler, çikolata ve kafasına göre bir adamla (Rüstem) keyiflendi, baloncuk yakaladı.


İnsanın çalacak kapısı olması ne kadar güzel bir şey!!

6 Kasım 2009 Cuma

Kedili Hayat

İnsanın 30 küsür yaşına kadar kedisi olmayıp birden evinde oraya buraya koşan ekmek torbalarını tırtıklayan oturduğunda hemen kucağına zıplayan bir kedisi olması biraz zor tabii. İnsan alışkanlıklarından ne kadar da çabuk sıyrılabiliyor aslında, arada sevgi olunca... Tırmıklasa ısırsa da onunla yaşamayı öğrendim sanırım. Üstteki resim gece maratonun başlamadan önce. Hatun kişi tam biz yatacağımız zaman tüm evi koşarak tavaf etmek gibi bir alışkanlığa sahip :)) Ama görüldüğü gibi "beni sevin" modundayken o kadar sakin ve mayışık ki...


İşte evdeki iki sevimli velet...Birlikte çok güzel oynarlar ama Mıncır ikide bir bal kabağımın mantarlarını alıp kaçıyor. "Mıncıy sana alma dedim onları" dese de o pusuya yatıp en uygun anda ya oynadıklarını ya da yere düşürdüklerini kapıp sürüklüyor.
Bir kaç gündür gündüz uykusunu kuzeni Artur için feda eden kuzunun akşama doğru sızıp kalması çok da şaşılacak bir şey değil... Tabii bal kabağı uyumayınca Mıncır'a da rahat yok :)) Yani günlerdir çektiğini bir kendisi bilir. Fırsat bulmuşken o da evin sükunetinden faydalanıyor.
Poz veren kedicik çünkü oğlum Caillou seyrediyor ve gözü dünyayı görmüyor:)))
Ya şu Mıncır'ığa bak ya...nasıl koymuş kafasını. Her ne kadar Ege'nin sevgi gösterisiyle eziyet arası mıncıklamalarından bıkıp bazen kaçacak delik arasa da yine gelip sokuluyor işte böyle.

3 Kasım 2009 Salı

Neler oluyor hayatta?

Tanıştırayım efendim kızımız MINCIR... Ailemize katılan bu zatı muhterem henüz 3 aylık!! Ama çok yaramaz :)) ilk 2-3 hafta kanepenin döşemesinin ücra yerlerinde bütün gün uyurken şimdilerde resmen evi koşu pistine çevirdi. Ne kadar çağırırsak çağıralım gelmez acıkınca bir şeyler yer tekrar saklanırdı. Şimdilerde ne verdiğimiz yiyecekleri beğeniyor ne de uyumak istediğimizde rahat bırakıyor. Tam bir baş belası olmaya başladı. İki gündür de ekmeklerime taktı, poşetlerini yırtıp bütün mutfağın zeminine boşaltıyor ve tek bir parça bile yemiyor. Bunu da biz dışarıdayken yapıyor. Sanırım büyüyor :)))















PİZZA.... Pek de becerikli olmayan bendenizin yapmış olduğu pizza!! Tarif elbette favori yemek sitem portakalagaci'ndan... Hamur konusunda az biraz daha çaba lazım, inceltmek gibi :) Bu arada sevgili Yıldız Yengem'in kulaklarını çınlatayım her sefer istediğimde özene bezene pizza yapar bana. Bir sefer de ben yapmak istiyorum ona bu nedenle Türkiye'ye gidiş zamanına kadar pratik yapmak lazım ki ustaya beğendirelim di mi?

KAR... Sanırım ben mevsimlerden en çok kışı seviyorum. Kat kat giyinip kıtırdayan karın üstünde yürümek!! Şimdi bir de karlar ülkesindeyim ki değmeyin keyfime :)) Kışın ne kadar güzel olduğunu, göğe ulaşacakmış gibi görünen çamların güzelliğinde, tren camından baktığım donmuş gölde balık tutan insanların keyfinde, babuşkaların (babaanne-anneanne) suma güreşçisi gibi giydirip çıkardıkları torunlarını kızak kaydırırkenki eğlencelerinde gördüm. Buralara gelirseniz kışın gelin derim:) Biraz daha yağsın kar güzel güzel fotoğraflar eklerim. Alttaki resim bizim bal kabağının ve Artur'un kar keyfinden. Kardan adam yapalım diyip duruyor ama yeteri kar yok bekleyecek.

30 Ekim 2009 Cuma

Bir Kadın Sorunsalı


Sürekli dön dolaş aynı noktaya gel. Çalışsam mı evde çocuğuma mı baksam?

2,5 senedir hayatımın anlamı oğlumla öpüşe koklaşa keyifli zamanlar geçiriyoruz ama gelin görün ki insan oğlusun yalnız ve yalnızca tek şey olunca hayatında (her ne kadar dünyanın en büyük hediyesi de olsa) bir süre sonra yılgınlık geliyor. Sadece onu düşünmek ve ona odaklanmak çok yoruyor insanı...Belki diyeceksiniz ne güzel işte bundan başka ne ister insan ama istiyor. Bir keresinde eşime "Artık tuvalette bari onsuz zamanım olsun"dedim. Çünkü bizimki tak tak kapıya vuruyor: "Anne gelebiirim?"; ben "gelme" diyorum sonra hop içeri dalıyor ve "anne tok tok yaptım ya ben".Vehasılı kelam Ege'yi çıkartırsam hayatımdan koca bir boşluk var şu an.

İşte burada umut ettiğim şey oğlum kreşe gidince ben de çalışmaya başlarım oluyor yani oluyordu. Bugün bize en yakın devlet kreşine gittik ve kadının bize söylediğini aynen yazıyorum: "Doğduğunda sıraya yazılmanız gerekiyordu şimdi olması çok zor, hatta şimdi yazılsanız bile sene 3,5 yaşında olacak daha da zor.Diğer tüm devlet kreşleri de böyle yapıyor" bunları duyunca ne yaparsınız çökersiniz! Hem de daha çok kendi adınıza, niye? Çünkü umutlarınız su düşmüştür, oğlunuz biraz gözyaşı döker "Anne oyun okulundan gitmiyek" diye ama siz tutunduğunuz dalı kaybetmişsinizdir. Sonra belki de sadece Türkiye'deki kadınlarda varolan bir kuruntu sizi yemeye başlar:Bu kadar sene boşuna mı okudum? Şimdi yaşım 32, oğluma bir 3 sene daha baksam oldu mu 35. Krizdi mirizdi derken kim ne olur kimbilir!

Haaaa özel kreş yok mu? derseniz var var ama trenle bir kaç durak gideceksin hadi bunu göze aldın, bir de aylık 1000 dolardan daha fazla bir para bayacaksın :)))Nasıl? Süper di mi?

Karamsar bir kadından kısa bir kriz nöbeti okuduğunuz, verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz. Belki canım bal kabağımın resmine bakıp gülümsersiniz.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Neler yabancıydı? -1-

Buralara gelip "ah bizim orda şöyleydi, burda böyle" dediğim şeyleri ara ara not almıştım. Neler yazmışım bir bakın:

Güzel ve bakımlı kadınlar diyarı: Buradaki kadınları parkta çocuğunu oynamaya getirdiğinde ince çorap ve topuklu ayakkabıyla (hem de ne topuklu) görebilirsiniz. McDonals'ta yerleri paspaslayan, metroda mermerleri parlatan, tramvayda şoförlük yapan, ofiste çalışan yani kısaca her nerede olurlarsa olsunlar, ne iş yaparlarsa yapsınlar tüm kadınlar hep bakımlıdırlar. Hele bir gün önümde yürüyen Ankara'da Tunalı'da karşılaşabileceğin tarzda giyinmiş bir teyzenin üç beş adım sonra çöpleri karıştırmaya başlaması beni çok şaşırtmıştı.

Erkekler ne yaparlar?: Erkekler evde oturur votka içerler. Hayatın her alanında kadınlar var. Hamileyken gittiğim büyükçe bir klinikte topu topu iki erkek doktor sayabildim. A'dan Z'ye her yerde kadın var: tramvayda şoför, kocaman binalarda boyacı(iç ve dış cephe dahil, bu süper hatunlar iskele kuruyorlar!!!), parklarda temizlikçi ve bahçıvan, pazarcı, otobüste muavin, hükümette ekonominin başı... kısaca her yerde kadın :)

Kasiyerlere dikkat: Onları sakın sıkıntıya sokacak bir şey yapmayın, bir şey rica etmeyin hatta mümkünse ayaklarına kapanın ki size hizmet versin. Sanki birileri onları silah zoruyla oraya oturtmuş. Bu zatlar keyifle yaptığınız alışverişin sonunu cehenneme çevirebilir. Asla gülümsemezler, çok yavaştırlar, bir sorunda yerlerinden kalktıklarında gelene kadar akşam olur ve mutlaka size verdikleri fişlerin kenarlarını yırtarlar.

Ara ara devam edeceğim bu konuda yazmaya ama şimdilik bu varan biiiiirrrr!!!!!

Hayatı sıfırlamak lazım

Hayatımı sıfırlama kararını tam 3 sene önce verdim. Dilini, yaşamını,insanlarını bilmediğim bir kente- Moskova'ya- geldim. Bu başlangıçta hiç bilmediğim bir sektörde bir işim, yolunu izini iki ayda öğrendiğim daracık bir evim, arkasına düşüp buralara geldiğim canım eşim ve karnımda henüz fasulye tanesi kadar olan bir can vardı. Anlayacağınız gerçekten süper bir başlangıçtı.

Köprünün altından çok sular geçti. Çok şey yaşandı, çok gözyaşı döküldü, çok eğlenildi, çok şey öğrenildi. Bu soğuk ama bir o kadar da sevilesi şehirde yaşadıklarımı yazacağım buraya: Oğlumla yaptıklarım, babuşka(nine) ve deduşkalardan(dedelerden) inciler, gezdiğim yerler ve tanıştığım kırk milletten insandan öğrendiklerim.

Şimdi yeni bir başlangıç daha yapıyorum ve artık sanal alemde kayıt tutuyorum.