19 Ocak 2011 Çarşamba

Evden Çıkış

Geçen Pazar güzel evime kavuşmama rağmen daha kendimi toparlayamadım ve hala uyku halindeyim. Gündüzlerü oğlumla uyuyup bir de akşamları erkenden cup diye yatağa atıyorum kendimi ve henüz nedenini çözemedim.

Gelelim serüvenimize...
Çok rutin başladığını düşündüğümüz evden çıkış hikayemiz, yaklaşık bir 40 dakika sonrasında bir ekşın filmine döndü ve soluk almadan geçen bir koşuşturmayla son buldu. Toplamda 4 yetişkin ve 2 çocuk olmak üzere yola çıktık! Her zamanki gibi aceleci mi desem dakik mi desem halimle hazırlanan ben ve geniş geniş davranan eşim arasında geçen çekişmelerle evden çıktık.



Bu yatağın üzerindekiler eşimin son ana kadar toplamadığı dijital dünyaya ait götüreceklerimiz, KOSKA Fıstıklı Helva (en sevdiğim) Lokum, Ege'nin keçe çizmeleri(valinki), buhar makinesi, wii, çocuklara hediye maketler....




Bu görmüş olduğunuz kırmızı bavulun sapı yoktu ve sadece çek çeki vardı (Türkiye'den gelirken ben halletmiştim). Sadece çek çek bize yeter diyerek bu bavulu aldık ama hesap edemediğimiz bir şey vardı: o da her yer kardı ve iki katı daha zor gidiyordu tekerlekler!!! Evden daha 100 metre yürümeden tabii ki çek çeki de kırıldı ve bavulun tutacak hiç bir yeri kalmadı!!!!!! Hesap kitap yaptık ve bununla yola devam etme kararı aldık, eşim yüklendi ve bizden önde kucağında bavul, yürümeye başladı, gidip tren biletlerini (şehre giden tren için, neden taksiye binmiyorsunuz demeyin burda o işler bizdeki gibi değil ve seçtiğimiz yol en kısa yol) de alacaktı. Neyse eşim hızla gitmiş ve Artur'a haber bırakıp  babaannemizin bilet almasını söylemiş ama sadece kendine (çünkü burda yaşlılara her türlü ulaşım bedava sadece kartını gösterip bilet alacak). Fakat bizim velet yanlış anlayıp yanlış aktarınca babaannemiz herkese bilet  aldı. Neyse turnikelere gidince bir baktık biletleri çiftlemişiz, eşim de almış!!!

İşte bizim süper babaannemiz!!! 

Şehre gittiğimiz trende hepimiz pozlar verdik, haha hihi konuşuyorduk ki yataklı trene bineceğimiz istasyonun anonsu yapıldığında eşim bize acı bir gerçeği söyledi. Sıkı durun:

'Kameranın olduğu çantayı unuttuk, neyse canım kamera önemli değil de içine para ve pasaportumu da koymuştum' diyince adeta yıkıldık.





Bekleme salonundan manzaralar...

Neyseki trenimiz 20:05 de idi ve biz 18:00 gibi istasyondaydık. Bundan sonrasında, artık dakikalar hatta saniyelerle hesap yaptık; eşim, eve tekrar gitti!!! Bu arada ev, trenle 40-50 dk. mesafede ama belli saatlerde hızlı tren var, onla 30dk. Gidiş ve dönüş hızlı tren olacak şekilde hesaplayıp yola çıkan eşim, dönüşte de hızlı treni kaçırınca bizde adrenalin tavan yaptı. Bindiği normal trenle, yataklı trenin kalkmasına 5 dk. kala gelmiş olacaktı ama onda da sorun çıkıp 'trene istasyona giriş izni yok' demişler ve bunu söylemek için eşim beni aradığında tatil başlamadan bitti dedim!!!

Sonrasında bavulların taşınması ve Lena'nın görevliye yakarmaları ve eşimin nefesi kesilene kadar aralıksız koşmasıyla trenin kompartmanında son buldu. Eşim trene bindi ve tren hareket etti :)))))


Trenin yanında bekleyip 'Hala neden binmiyoruz' diye mızmızlanan bal kabağı....




Bu da sevgili trenimiz... İçinde geçirdiğimiz 2 günün hikayesi de YAKINDA....

2 yorum:

sunny_smiley dedi ki...

adrenalin guzeldir, bagimlilik yapar, bilirsin.

Noni dedi ki...

Ay okurken benim de kalbim daraldı ben de çok telaş ve heyecan yaparım geç kalmalarda :)