22 Ekim 2015 Perşembe

Hayata yetişmek

Geçen bölümlerin özetidir:

En son Rusça dil kursuna giderken bırakmıştınız diziyi öyle değil mi? Efendim o dil kursu başarıyla bitirildi ve hatta vatandaşlık için gerekli olan dil sınavı da akabinde başarıyla geçildi. ha derseniz şimdi sen Rusçayı sular seller gibi biliyorsundur? Vııızzzt tıııısssss maalesef Rusçanın içine girdikçe dibi görünmüyor!!! ve fekat size şöyle anlatayım doktora, pazara, çarşıya, çok detaylı olmayan bürokratik işleri halletmeye, film,dizileri tam anlayarak izlemeye yetecek kadar Rusçam oldu! Kısmet klasikleri kend dilinden okumaya diyelim. Hayal bu ya!


Kursu bitirimeye yakın gumenni (anneanne kulakların çınlasın) -hamile- olduğumu öğrendim.Hatta o gün bizim kuzenin nikah tarihi... 40 hafta bekleyiş, 54 kilodan 72ye özenle tırmanış!!Resimdeki göbeğimin bir kısmı!! Aralık sonu, yılbaşına kalmadan CAN parem doğdu! Şimdi 10 aylık maymunum



Küçük maymun
40 hafta boyunca bol bol gezdim, ördüm, yedim, içtim!! Başta annem olmak üzere bana bu rahatı sağlayanlara bol bol dua ettim. Moskova'daki Türk nüfusu artışı açısından 2014 oldukça bereketli bir yıldı.



Büyük veledimin huyu suyu, eli yüzü her bir şeysi değişmeye başladı. Eh artık sekiz yaşında! Lego eşeleyen, duygusal, ağlak, enerjik ve dost canlısı yani aynı anası kih kih kih (babası da öyle diyo). Çapaklarını yıkamayı öğrenip burnundaki sümüklerden(sinüzit ve alerji) kurtulursa benden mutlusu yok!!


 Sporda iki sene hazırlığı bitirip Judo çalışmaya başladı ve hatta iki müsabakaya bile katıldı.


 Hamileyken hayatımda olmadığı kadar gür olan saçlarımı hatırlamak için bu resimleri buraya koyuyorum. Önce ve sonra fotosu koymak lazım gerçi buraya çünkü doğumdan sonraki dökülme akıl alır gibi değildi. Sandım ki hayatımın geri kalanını kel geçireceğim!  Kuzen ve annemin engin çabaları sayesinde kendi haline döndü, kafa derim görünmüyor yaneee...


Şimdi ise hayat bu iki kuzunun etrafında dönüyor... Sabah kalktığımda akşamın nasıl olduğunu anlamıyorum!

Bu arada Rus vatandaşlığını da aldığımı söylemiş miydim?

7 Mart 2014 Cuma

Öğrenci Olmak Ne Güzel

Başlığını atıp uzun süre yazmadığım bir yazı bu!

Oğlum doğduğundan değişen önceliklerim vardı. Her şey ona göre, onunla, onun için ve ondan ötürü idi. Şimdi dönüp 7 yaşına yaklaşan oğluma baktığımda bundan hiç pişman değilim hem de hiç!!! Çünkü sanırım başka türlüsünü yapamazdım ve yapamam!

Bu tabii ki hayatımda bir kaç şeyi ertelememe sebep oldu. Mesela yaşadığım ülkenin dilini adam akıllı öğrenemedim. bu kadar sene de biriktirdiğim sadece bolca kelimeydi. Sokaktan, hastaneden, parktan, pazardan, trenden..... dilbilgisi, güzel konuşma, söylenenlerin inceliklerini farketme hepsi  fııııısssss....

Şimdi kendimi tekrardan üniversiteli gibi hissetiren, her gün 2 saat yol gidip geldiğim ama hiç fiziki yorgunluk hissetmediğim, dünyanın farklı yerlerinden çok güzel insanlarla tanıştığım bir okul serüvenim var. Öğrendikçe insanın zihni açılırmış ve bunu her gün bire bir yaşamaktan çok mutluyum. Tarih, kültür, gelenek, sanat, dilbilgisi... hepsinden ayrı ayrı çok zevk alıyorum.

Özellikle beni çok etkileyen iki şeyden bahsetmeden geçemiyeceğim:

Daha detaya girip Rusya, Moskova tarihi ve kültürü hakkında öğrendikçe sadece yakın iki ülke değil, aynı zamanda yakın iki kültür olduğumuzu görüyorum. İnsani değerler, olaylara yaklaşım, toplumsal kurallar, vatan sevdası.... Tabii SSCBnin dağılmasından sonra yaşanan süreç hem ekonomik, hem ahlaksal hem de toplumsal bir çok değişiklik ve bozulmamaya sebep olmuş.(Bu ayrı bir yazı konusu olabilir)

Rusça öğrenmekle ilgili ayrı bir yazı yazacağım çünkü gerçekten şu an devam ettiğim okulun bu konuda çok iyi bir iş yaptığını düşünüyorum. Hem okulum hem okuduğumuz kitaplar hem de Rusça'nın bir ucundan tutmak isteyenler için merak edilenleri yazacağım. Şimdi bahsetmek istediğim şey ise sürekli tekrarlanan ve gerçekliğini öğrendikçe kendimce doğruladığım cümle: 'Rusça zor bir  dil.' (Ama imkansız değil!) Evet bu cümle doğru ama biliyor musunuz Türkçe'den bir çok kelime var, dilbilgisi mantığı Türkçe'ye çok benziyor!! Hatta yeni öğrendiğim bir şey, Moskova'nın en ünlü sokağının adının (eski)Arbat kelimesinin nereden geldiğinin varsayımları arasında bunun Türkçe'den geldiğine dair güçlü bir tez var. (Arbat- atlı araba)

Başlaması zormuş, başlayınca gerisi gelirmiş!! Rusça'nın başındayım ve her geçen gün artan bir hevesle öğreniyorum.

Sanırım buraya da tekrar başlamak zordu ama umarım vakit bulup devamını getiririm :)

31 Ağustos 2013 Cumartesi

Güneşi Gördüm :)

Hayat, felek, çarkı devran, koca dünya.......
Ne zaman,nerede, ne olacığını her zaman kestiremediğiniz ama icinde kendi varlığınızı (her şeye rağmen) korumaya çalıştığınız yer.

Buradayım ve devam ediyorum.
Moskova'dan, Ankara'dan, yalnız ya da kalabalık içinden, kendimden ya da ötekinden bahsetmeye ve burayı işgal etmeye DEVAM EDİYORUM.


5 Haziran 2013 Çarşamba

BU BLOGDA DİRENİŞ VAR!!!


Ak Parti’li Direnişçiden Başbakana Mektup…
Sayın Başbakanım,
Mektubumdaki başlığın mahiyetine bakarak olur da hakkımda “provakatör” yaftası yapıştırmayasınız diye derdimi anlatmadan önce kendimden bahsetmek zorundayım ne yazık ki…
33 yaşında, Uluslararası İlişkiler ve Siyaset tahsili yapmış, iki yabancı dil bilen, teknoloji dahil dünyadaki tüm gelişmeleri yakından takip eden, hayatının 3’te 1’ini 30’a yakın ülkeyi gezerek ve yaşayarak geçirmiş, aslen Karadeniz’li ve Gürcü kökenli ama aslanlar gibi bir Türk evladıyım… 
Bugüne kadar Asya, Avrupa, Amerika, Afrika ve Avustralya kıtalarında bulunmuş, genç yaşıma rağmen ülkem daha 2023 hedefiyle tanışmadan yıllar önce kuşun uçmadığı kervanın geçmediği Pakistan-Afganistan sınırlarında ticaret yaparak bayrağımızı gururla taşımış, bugün hala bu birikim ve deneyimle iş yapmaya çalışan gururlu bir Türk girişimcisiyim.
Beş vakit namazında ve niyazında olan annem ve babam dâhil ailemin hiçbir ferdi bugüne kadar hiçbir yasa dışı oluşum, toplantı, gösteri vb eylemler içerisinde yer almamış, var gücüyle vatanı ve milleti için çalışmış - yani özetle ötekileştirebileceğiniz hiçbir sosyolojik, ekonomik ve siyasal bir gruba ait olmayan - standart bir Türk aile yapısına mensubum. 
Bütün bu söylediklerimi emriniz altında çalışan istihbarat teşkilatımıza teyit ettirebileceğiniz gibi, buna hiç ihtiyaç dahi duymadan -bugün tam bir baş belası olduğunu söylediğiniz- sosyal medyadaki twitter hesabımdan yıllardır yazdıklarıma ve paylaştıklarıma bakarak da rahatlıkla anlayabilirsiniz… (@bulent_peker)
Buraya kadarı hikayenin sıkıcı kısmı… Sizi ilgilendiren tarafı bundan sonrası…
Sayın Başbakanım, hikayemin sizi ilgilendiren tarafı asıl bundan sonra başlıyor… Bilmenizi isterim ki; iktidara geldiğiniz ilk günden bu yana bir seçmen ve destekçiniz olarak partinizin yanında yer aldım. Oy kullandığım bütün seçimlerde Ak Parti’ye oy verdim. Ak Parti’ye  ait yerel yönetimlerin ulusal ve uluslararası ölçekteki projelerine danışmanlık yaptım. Toplantılarınıza katıldım. Size ve birlikte yola çıktığınız insanlara yapılan tüm haksızlıkların karşısında durdum. Siz, 28 Şubat, askeri vesayet, baş örtüsü, özgürlükler, Mavi Marmara, Ergenekon, Anayasa ve en nihayetinde çözüm süreci gibi onlarca konuyu savunurken aklım ve ilmim yettiğince sizi savundum ve destekledim. O meşhur balkon konuşmanızı gözlerim dolu ve mağrur bir şekilde dinledim. Defalarca etrafıma dinlettim.
Sahip olduğum bütün imkânlara rağmen bir kez olsun hak yemedim, haram yemedim ve kendi gücümce yedirmedim. Tüm bunlara rağmen etrafım ve çevreme göre; kimi zaman “yavşak” oldum, “yandaş” oldum, “düzenin adamı” oldum ama bir gün olsun “doğru bildiğimden şaşmadım”.
Biz kimdik, ne olduk?
Biz, hayatımızın baharında yerleşik düzenle mücadele etmeyi, yapılan tüm haksızlıklara ve taşkınlıklara rağmen sabırla direnmeyi, her ırktan, görüşten, milliyetten insanı dinlemeyi öğrendik. “Kefeni giyip çıktım” dediğiniz yolda gencecik bedenlerimizi, akıllarımızı ve ruhlarımızı size emanet ettik. Hiçbir zaman “sandıkta bir oy” değildik. Eğitimi, tahsili, ahlakı, kültürü, vicdanı ve tüm insani birikimi ile olsa olsa bu memleketin geleceği bizler idik. Öyle gördük, öyle bildik, öyle inandık… Şimdi ne oldu da bir avuç provakatör, darbeci, çapulcu olduk?
İşte bu bizim hikâyemiz…
Anlatacaklarımın bundan sonraki kısmına derdimi daha iyi ifade edebilmek için resimlerle devam edeceğim Sayın Başbakanım. Gerçi siz benden daha iyi biliyorsunuzdur ama olur ya atladığınız bir şeyler vardır diyerek bu resimleri seçerken kronolojik bir sıralama yapmaya özen göstereceğim…
Önce “biz” değildik… Onlar vardı…
Bir hafta önce başladı her şey. Önce birkaç görüntü ilişti gözüme televizyonlarda. Yukarıda Allah var, “hiç önemsemedim”. “Tevekkeli zeki insanlar ama bunların da hayatı muhalefet be” dedim ve geçtim…

image
image
image
Ya kardeşim olsaydı…
Derken bir gün ansızın bu görüntüler düşmeye başladı sosyal medyadaki hesabıma… Gerçi siz Twitter başa bela dediniz ama biz Sizi, Cumhurbaşkanımızı, Suat abimizi ve hatta Melih Gökçek’i bile hep oralardan takip ettik bugüne kadar…
Bir gece yarısı ansızın Gezi Parkı’na giren kolluk kuvvetlerimizin nefretine ve şiddetine tanık olduk ekranlarda. Ortalığı nasıl dağıttıklarını, çadırları nasıl yaktıklarını, bilmem kaç bar basınçla insanların kafasına nasıl su sıktıklarını izledik. Üzüldük…
Ben bunlara bakarken, memlekette olan eli öpülesi anam aradı telefondan. İstanbul’a gittiğimi biliyordu. Dikkatli olmamı salık verdi her zaman ki. Dua edip kapattı. Bir resimlere baktım, bir de kendime… Düşündüm… Dedim, ya bu kızcağız benim kardeşim olsaydı..?

image
Ve bir kardeşimiz daha ilişti gözüme… Memlekette adam kalmamış gibi sanki, dikilip tek başına bir TOMA’nın karşısında göğsünü siper eden…
image
Ve o büyük vatanperverin dizeleri yankılandı beynimin içinde…
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim “iman dolu göğsüm” gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?
                                     Mehmet Akif Ersoy
Büyüklerimden öğrenmiştim. Parayla “imanın” kimde olduğu bilinmez diye. Sizce de öyle değil mi Sayın Başbakanım?
(Bilmenizi isterim ki; ben bundan sonra katıldım bu direnişe…)
 image
Ben hiç gitar çalmadım…
65 yaşındaki kamu emeklisi babam, saz çalmamı isterdi çocukluğumdan beri. Yeteneğim yoktu, yapamadım. Sonra bir kardeşimizi gördüm elinde gitarıyla. İmrendim… Dedim; “ya bizim topraklardan bir şeyler çalıyorsa?” Ne bileyim bir Âşık Veysel, bir Âşık Mahsuni, bir Neşet Ertaş, bir Ahmet Kaya, bir Kazım Koyuncu biliyorsa…
image
Sonra U2’nun solisti Bono ile buluşmanız geldi aklıma… Hani hatırlarsınız dünyada çok az sayıda lidere nasip olan - reformist - şahsiyetinizi bizzat tanımak ve destek vermek için ülkemize gelip bir IPod hediye etmişlerdi size ve çocuklarınıza…
Düşündüm sonra… Müziğe de karşı olamazdınız ya? 
image
Basit bir eylem bir direnişe nasıl dönüşür?
Hani hep diyorlar ya bunların derdi üç beş ağaç değil diye… Doğrudur, ne yalan söyleyeyim. Karadeniz’in yeşilliklerinde büyümüş, yeşile doymuş bir evlat olarak doğa için canımız feda ama soruyorum size “insan” olmadıktan sonra, doğa neye yarar?
İsterseniz bu görüntülere birlikte bakıp anlayalım ben neden düştüm “insanlık peşine”…
(Eylemler esnasında Mobese kameralarımız kapalı veya havaya bakar durumda olduğu için görüntülerimizi “haddimiz olmayarak” sivil halktan edinmek durumunda kaldık maalesef, kusura bakmayınız.)
image
(Arkadaşın elindeki pankartta isminiz yazıyor. Saygısızlık ettiğimi düşünüp okumaktan vazgeçersiniz diye bu plandan çekilmiş resmi verdim.)
image
Olimpiyatlara hazırlanan şehrimizin uzak doğu sporları takımından arkadaşlarla #GeziParkı Keyfi…
image
Bu arkadaş da voleye hazırlanırken…
image
Çiçek sulayan çevreci polis kardeşlerimiz…
image
Gözümle gördüm. Bu kızcağız ahlaksızca geziyordu Kordon’da..
image
Bu arkadaş da mevsimi gelmeden şort giymiş, ondan olabilir…
image
Bunun da sakalları var. Devrimci midir nedir?
image
Beyin travması nasıl yaratılır adlı eser…….
image
Bacağımızı da aldık geldik der gibi…

Siz yanlış biliyorsunuz Sayın Başbakanım… Biz bunlar değiliz…
 image
Eli kanlı şuursuzlar değiliz…
image
Gezi Parkı’ndaki barakaları, kamu mallarını yakanlar bizler değiliz…
image
Maşa ve piyon HİÇ değiliz…

Biz aslında bunlarız…
image
Onbinlerce olsak da polisini her fitneden sakınan bir milletiz…
image
Mizacımız biraz “kaba ve sert” de olsa kurallarımız var…….
image
Birlikte yaşamak nedir iyi biliriz…
image
Yardımseveriz…
image
Merhametliyiz….
image
Maskelerin arkasına saklanmayacak kadar yürekliyiz… (Teyzecim affet, ellerinden öperim)
Özetle…
Biz; bu ülkenin düşünen, okuyan, üreten sağduyulu evlatlarıyız. Ülkemiz ve milletimiz kadar özgürlüğüne düşkün, hakkını aramasını bilen, aslında apolitik yetişmiş ama yeri geldiğinde politikanın alasını yapabilen fikri genç, kimliği genç beyinleriyiz.
Biz; Ak Parti, CHP, MHP, BDP, TKP, İP değiliz. Biz apolitik yetişmiş bir neslin yine apolitik kitleleriyiz. Biz bindirilmiş kıtalar da değiliz üstelik. Örgüt değiliz, örgütlü de değiliz. Şiddet ve provokasyon taraftarı şerefsizlerden hiç değiliz. İlla bir provokatör görmek istiyorsanız lütfen önce kendi çevrenizden başlayınız. 
image
Bizlerin arkasına geçmiş provokatif tipler olamaz mı? Elbette olabilir. Ama siz de iyi bilirsiniz ki; bir devlet kendi halkının arkasını kollamadığı zaman o halkın arkasına geçen çok olur. Gençliğimiz sizi yanıltmasın, biz tarihi dogmalarla değil, internet aleminde milyon tane farklı kaynaktan okuyarak öğrendik.  
Biz; elimizde telefonlar, kucağımızda laptoplarla “pasif ve barışçıl direnişi” ve “orantısız zeka kullanımını” benimsemiş, “teknolojik devrimi” yaşamış yeni jenerasyonuz.
Biz; yeri geldiğinde kendiyle dalga geçen, en sıkıntılı zamanlarda bile gülümsemesini bilen (bkz. aşağıda), gündüz ekmek parası peşinde ama iş çıkışı davasını gütmeye gidenleriz. Şiddet anlamında değil ama duygusal dünya olarak bizler dengesiz tipleriz vesselam. Duygularımız patlamayagörsün yeter ki…
image
image
image
Kısacası biz; ülkemizin bize, yaratıcılığımıza ve üretkenliğimize ihtiyacı olduğunun farkındayız. Zaten bu yüzden buradayız.
Sayın Başbakanım,
Biz sizinle geçmişle hesaplaşmaya, alışılagelmiş tüm doktrinleri yıkmaya, halkına, milletine, doğasına ve özgürlüğüne saygı duyan, dünya devi bir Türkiye yaratmaya da varız, insanca yaşayabilmek için gerekirse kavga etmeye de… Bu bizim değil, aslında sizin tercihiniz…
Biz sadece demokratik hakkımızı kullanıyor ve iletişim kurmak istiyoruz. Dinlenmek, anlaşılmak ve saygı duyulmak istiyoruz. Derdimiz, meselemiz sizin istifanız değil. Haa ben bu ülke için faydalıyım, ille de ben olacağım diyorsanız o zaman biz de “balkon konuşmasındaki Recep Tayyip Erdoğan”ı istiyoruz, bugün bize sunulanı değil.
Bir sürü danışmanınız varken, ne yapmanız gerektiği konusunda bizden size tavsiye vermek düşmez Sayın Başbakanım. Ama illa somut bir şey söylememizi isterseniz, size yine sizin kullandığınız bir cümleyle cevap verelim.
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı…”
Bilmem anlatabildim mi?
Saygılarımla,
Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı / Gezi Parkı Direnişçisi 
image

3 Mart 2013 Pazar

Sil Baştan...


Acılar yaralasa da kalbimizi hayat, her gün yeni umutlara gebe! Sarmak, onarmak, merhem olmak, gönlünü yapmak, yeniden sevmek, fark etmek, ışık olmak.... 

29 Kasım 2012 Perşembe

Cumhuriyet Kadını

Seniha Kavala ; 1923 yılında İstanbul Üsküdar da doğdu. 1943 yılında Türkiye nin ilk Yüksek Kimya 
Mühendislerinden olan Kavala Sabahattin Kavala ile evlenip aynı  yıl Bornova ‘ya yerleşti. Mesleği 
dışında çalışarak Okul Yapma ve Yaşatma Derneği ile Bornova Kız Meslek lisesi gibi birçok okulun  
kuruluşunda yer aldı. Kız öğrencilerin okutulması için bir çok kız öğrencinin velisi oldu.

Manevi anneannemi kaybettim. Ruhu şad olsun, ışıklar içinde yatsın....Elini verdiği gün, umutsuzluğuma umut olduğu gündür. Beni de o okuttu!




23 Kasım 2012 Cuma

Sitem


Sitemim sanadır ey geçmişin parçası olan yarim....

Cahildim dünyanın rengine kandım
Hayale aldandım boşuna yandım
Seni ilelebet benimsin sandım
Ölürüm sevdiğim zehirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Sözüm yok şu benden kırıldığına
İdip başka dala sarıldığıma
Gönülüm inanmıyor ayrıldığına
Gözyaşım sen oldun kahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Garibim can yıkıp gönül kırmadım
Senden ayrı ben bir mekan kurmadım
Daha bir gönüle ikrar vermedim
Batınım sen oldun zahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin

Neşet Ertaş

21 Ekim 2012 Pazar

Yalan

‎"Senin doğru söylediğine inanan bir insana yalan söylemen, en büyük hainliktir." 

Hz.Muhammed s.a.v

8 Ekim 2012 Pazartesi

Zamanın Ötesi



Bazıları sevdasıyla yüzyılları aşar gelir... Bir büyük yürektir...
Bazıları da kalbindeki sevdayı büyük ve ebedi zanneder, geçmişe çakılır kalır!!!

Oysaki sevmek dediğin şey ne büyüktür, ne yücedir...
Onu küçülten sadece bedene bürünen halidir.

3 Ekim 2012 Çarşamba

....

Yürekli bir kadının başı, 
Yüreksiz bir erkeğin omuzuna ağır gelir! 

Nazım Hikmet