25 Ocak 2011 Salı

Baharatlar

Bazen insan memleketindeki her şeyin tadını arar oluyor ama bir türlü aradığını bulamıyor, zamanla var olan tatlara alışıyor. Benim için baharatlar çok önemli malzemelerdir ve burda sadece karabiber ve defne yaprağı çok gözde ama bunlar beni kesmiyor;  geçen 5 senenin ardından artık aradıklarımı bulabiliyorum. Belki aşağıdaki listenin size de faydası olur:

Tarçın : корицы
Kekik : чабреца
Çörek otu : Чернушка
Reyhan : Базилик 
Sumak : Сумах
Kimyon : тмин
Köri : карри
Nane : мята
Zencefil : имбирь
Zerdeçal : куркума
Ihlamur : Липа
Isırgan otu : Крапива двудомная
Susam : кунжут
Defne yaprağı : Лавр благородный
Adaçayı : Шалфей или Сальвия
Karanfil : Гвоздика (пряность)
Kişniş : Кориандр
Hindistan cevizi: Кокосовая пальма
Anason : анис
Biberiye : розмарин
Haşhaş : опийного мака
Kakule : кардамоном
Rezene : фенхель
Safran : шафрана
Tarhun : эстрагоном
Yenibahar : ямайский перец

Bu listeyi hazırlarken Wikipedia'dan faydalandım ve önceden de vermiştim adresini bu sözlükten!!

21 Ocak 2011 Cuma

Trendeki Biz

Dikkat, trende içki içmek yasaktır!!! 

 Votka sonrası turşu suyu

 Ana-oğul

 Dinlenen müzikle dalınan hülyalar

 Koridorda bacaklarını açmak için volta atan bal kabağı

 Domates suyu üstü votka

 Herkes kendi halinde

 Can sıkıntısı



 Molada dışarı çıkıp hava alan anneye selam

 Bu teyzeler elinde market sepetleri fındık, fıstık, ev yapımı börek, çörek satıyorlar; tren durduğunda hepsi vagonlar boyunca volta atıp ekmek parası kazanmaya çalışıyor.

 Votkamızı soğutmanın yolu tabiki kovaya doldurulan kar

 Çikolata kutusu Снегу́рочка (snegurochka)

Bal kabağımın keyif anları:





20 Ocak 2011 Perşembe

Tren Yolculuğu

Öncelikle ülkelerini demir ağlarla ören ve her türlü iklim koşulunda her yeri ulaşılabilir kılan zihniyete sahip rus halkını (belki de buna vesile olan komunist zihniyeti) tebrik ediyorum!!! Her ne kadar ATAmız da bunu yapmaya çalıştıysa da sonraki nesiller, onun bu hayallerini gerçekleştiremedi. Trende giderken şunu düşünmüştüm: Ankara'da kar yağdığında Kızılay'dan Dikmen'e (15 dk.dolmuş mesafesi) gitmek neredeyse imkansızken, burda  -23 derecelerde ve kar yağışında binlerce kilometre aşıp tam vaktinde ulaşacağımız yere vardık.İnsan ister istemez, bizim neyimiz eksikte biz yapamıyoruz, diyor. Nice zorluklar, nice dramlar yaşanıyor kışın kardan yolları kapanan köylerde...Adeta kaderlerine terk ediliyorlar :(

Biliyorum bu bir gezi yazısı olacaktı ama geçtiğimiz yollar, gördüğüm köyler bana bunları hatırlattı ve yazamadan edemedim. Gelelim 2 gün 2 gece süren tren yolculuğuna:

Biz, 4. vagon 5. kompartmanda idik.

Bu pano koridorun iki ucunda yer alıyor. Moskova saati, içerinin sıcaklığı, vagon no. ve tuvaletin meşgul olup olmadığını gösteriyor.
SAAT: Gittiğimiz yerle Moskova arasında 2 saatlik fark var, yani şu an gösteren Moskova saati Priobe'de 14:30. Bu arada bunun bir güzelliği de oldu tüm arkadaşlarımdan daha önce yeni yıla girdim yani geleceğe yolculuk yaptım (görece de olsa) hihi :))
SICAKLIK: Biz trende az da olsa üşümeyi beklerken tam tersi bir durum oldu ve adeta yandık!! Görüldüğü üzere 30 derece sıcaklık. Yanaklarımız al al olmuştu. Belli bir bölgeye kadar tüm tren elekrikle ısınıyormuş (o zaman her şey normal 26-27 derece civarında) ama sonrasında görevli teyzeler kömürle sıcaklığı düzenliyorlar ve bu da çok kontrollü olmuyormuş.
TUVALET: Işığın kırmızı ya da yeşil olduğuna bakarak WC meşgul mü anlıyorsunuz. İstasyonlara yaklaşmaya 10-15 dk kala, istasyonlarda ve istasyondan tren hareket ettikten 30dk sonrasında WCler kapalı!!! yani kırmızı yanıyor. Anlıyacağınız zor durumda kalmamak için, koridordaki istasyon ve oralarda ne kadar bekleme yapılacağına dair listeye bakmanız gerekli. Tabii çok zor durum için belli vagonlara BİO tuvalet koymuşlar ama ben onlardan nefrret ediyorum. Bu arada tuvaletler çok temiz; kağıt havlu, tuvalet kağıdı, sıvı sabun hep mevcut.


Bu da sıcak su kazanı!! Her daim sıcak su mevcut ve çay içebiliyorsunuz!!


Bu da priz, 220 volt, koridorda yer alıyor ve bizim gibi bir sürü şarja ihtiyacı olan aletle gidenler için harika bir şey.  Bu arada bilet alırken 4.kompartmandan alırsanız priz tam yanınızda oluyor ki bu da sürekli boynunuzu uzatıp bakmak zorunda kalmayacaksınız anlamına geliyor. Biz ancak bunu dönerken yapabildik.


Koridor... Bizi taşıyan treni MALAHİT diye bir firma işletiyor. Babaannemizden öğrendiğimize göre Malahit Urallarda çıkarılan bir taş ve çok güzel yeşil rengi var. Bu nedenle trendeki her türlü tekstil ürünü yeşil ve tonlarında idi.


Bu dönüşteki kompartmanımızdan (4.kop.) Üsteki yuvarlak düğme radyo, ister açın ister kapayın. Numaralar da yatakların burda ilginç bir şey var: Üst taraf yatakların fiyatları alt taraftakilerin yarısı kadar. Yani 14 ya da 16 nolu yerleri alısanız yarı fiyat.

Masamız.... Halının kirli olduğuna bakmayın günde iki defa görevl
 gelip süpürüyor...


Her yatağın üst kısmında ıvır zıvır koymak için yer


Kompartmanda paltoları asmak için 4 tane askı var
Bunlarda beni tombik ayaklarım!!!

Bu kadar Öğreten Adam tiripler yeter di mi? Hadi biraz da pencereden gördüklerimi siz de görün!!



























19 Ocak 2011 Çarşamba

Evden Çıkış

Geçen Pazar güzel evime kavuşmama rağmen daha kendimi toparlayamadım ve hala uyku halindeyim. Gündüzlerü oğlumla uyuyup bir de akşamları erkenden cup diye yatağa atıyorum kendimi ve henüz nedenini çözemedim.

Gelelim serüvenimize...
Çok rutin başladığını düşündüğümüz evden çıkış hikayemiz, yaklaşık bir 40 dakika sonrasında bir ekşın filmine döndü ve soluk almadan geçen bir koşuşturmayla son buldu. Toplamda 4 yetişkin ve 2 çocuk olmak üzere yola çıktık! Her zamanki gibi aceleci mi desem dakik mi desem halimle hazırlanan ben ve geniş geniş davranan eşim arasında geçen çekişmelerle evden çıktık.



Bu yatağın üzerindekiler eşimin son ana kadar toplamadığı dijital dünyaya ait götüreceklerimiz, KOSKA Fıstıklı Helva (en sevdiğim) Lokum, Ege'nin keçe çizmeleri(valinki), buhar makinesi, wii, çocuklara hediye maketler....




Bu görmüş olduğunuz kırmızı bavulun sapı yoktu ve sadece çek çeki vardı (Türkiye'den gelirken ben halletmiştim). Sadece çek çek bize yeter diyerek bu bavulu aldık ama hesap edemediğimiz bir şey vardı: o da her yer kardı ve iki katı daha zor gidiyordu tekerlekler!!! Evden daha 100 metre yürümeden tabii ki çek çeki de kırıldı ve bavulun tutacak hiç bir yeri kalmadı!!!!!! Hesap kitap yaptık ve bununla yola devam etme kararı aldık, eşim yüklendi ve bizden önde kucağında bavul, yürümeye başladı, gidip tren biletlerini (şehre giden tren için, neden taksiye binmiyorsunuz demeyin burda o işler bizdeki gibi değil ve seçtiğimiz yol en kısa yol) de alacaktı. Neyse eşim hızla gitmiş ve Artur'a haber bırakıp  babaannemizin bilet almasını söylemiş ama sadece kendine (çünkü burda yaşlılara her türlü ulaşım bedava sadece kartını gösterip bilet alacak). Fakat bizim velet yanlış anlayıp yanlış aktarınca babaannemiz herkese bilet  aldı. Neyse turnikelere gidince bir baktık biletleri çiftlemişiz, eşim de almış!!!

İşte bizim süper babaannemiz!!! 

Şehre gittiğimiz trende hepimiz pozlar verdik, haha hihi konuşuyorduk ki yataklı trene bineceğimiz istasyonun anonsu yapıldığında eşim bize acı bir gerçeği söyledi. Sıkı durun:

'Kameranın olduğu çantayı unuttuk, neyse canım kamera önemli değil de içine para ve pasaportumu da koymuştum' diyince adeta yıkıldık.





Bekleme salonundan manzaralar...

Neyseki trenimiz 20:05 de idi ve biz 18:00 gibi istasyondaydık. Bundan sonrasında, artık dakikalar hatta saniyelerle hesap yaptık; eşim, eve tekrar gitti!!! Bu arada ev, trenle 40-50 dk. mesafede ama belli saatlerde hızlı tren var, onla 30dk. Gidiş ve dönüş hızlı tren olacak şekilde hesaplayıp yola çıkan eşim, dönüşte de hızlı treni kaçırınca bizde adrenalin tavan yaptı. Bindiği normal trenle, yataklı trenin kalkmasına 5 dk. kala gelmiş olacaktı ama onda da sorun çıkıp 'trene istasyona giriş izni yok' demişler ve bunu söylemek için eşim beni aradığında tatil başlamadan bitti dedim!!!

Sonrasında bavulların taşınması ve Lena'nın görevliye yakarmaları ve eşimin nefesi kesilene kadar aralıksız koşmasıyla trenin kompartmanında son buldu. Eşim trene bindi ve tren hareket etti :)))))


Trenin yanında bekleyip 'Hala neden binmiyoruz' diye mızmızlanan bal kabağı....




Bu da sevgili trenimiz... İçinde geçirdiğimiz 2 günün hikayesi de YAKINDA....