24 Kasım 2009 Salı

Profiterol Hamuru

Bu tarifte görümcem Lena'dan... Hem yapımı çok kolay hem de çok farklı amaçlarla kullanılabilecek cinsten bir hamur... Yapacağımız 4 kişilik aileye gani gani yeter!!!

Ha bunlar lazımdır : 1,5 bardak su, 150gr. margarin, 1,5 bardak su, 5 yumurta

1,5 bardak suya 150 gr. margarini koyun,

Kısık ateşte margarin eriyene kadar bekleyin,

1,5 bardak unu ekleyin ama DİKKAT sadece AĞAÇ KAŞIK kullanın ve hızlı hızlı karıştırın ki hamur top top olmasın,

Hamur ağaç kaşıktan yapışmadan düşene kadar hamuru kısık ateşte karıştırmaya devam edin,

Hamuru bir karıştırma kabına alıp 5-6 dakika bekleyin,

Her seferinde sadece bir yumurta kırıp mikserle karıştırarak pürüzsüz bir hamur elde edin, (1 yumurta karıştır,1 yumurta karıştır) TOPLAM 5 YUMURTA


Varsa sıkma aletiyle yoksa benim gibi kaşık yardımıyla tepsiye istediğiniz büyüklükte dizin,

Kokusu iyice belli olunca ve rengi hafif kahverengileşince fırından çıkarın.

Servis önerileri:
  • Bu topları daha küçük yapıp üzerine puding dökersiniz yani bildiğimiz profiterol,
  • Güzel bir krema hazırlarsınız bol bol içlerine doldurursunuz,
  • Kahvaltıda içine bal kaymak koyup servis edersiniz,
  • Küçük sandviç ekmeği gibi tuzsuz beyaz peynir ve domatesle sunarsınız.
Afiyet olsun!





Puding Sevdası












Mıncır'ın günlük faturası

Bir gün içinde bir kedi ne kadar yaramazlık yapar, işte çeteresi:
  1. Tuvalet kağıdını özenle parça pinçik etti.
  2. Türkiye'den özenle korunarak getirilen Kantoron yağının neredeyse tamamını banyoya döktü.
  3. Klozet deliğine düştü, neyse ki sadece arka ayakları! Bir de onu yıkamak için gece gece zaman harcadık.
  4. Derin uykudaki oğlumun gidip ayağını tırmaladı ve bal kabağının uykusunu böldü.
  5. Süper bir zamanlamayla yaptığı kakasından çıkan koku yatmadan önce bizi iyice sersemletti. tabi onu saklamak için hırş hırş ettirdiği kum sesini saymıyorum.
Henüz küçük diye dayanıyoruz bakalım bu cadaloz kıza, bakalım nereye kadar!!

Not: Ben bu yazıyı yazarken de kuzunun yüzüne bir çizik attı. Bu sefer Ege bir şey yapmamıştı:)

22 Kasım 2009 Pazar

Pankek mi dediniz bir de bunu deneyin ALADİK

Şehirli ismi PANKEK olan bu şeye bizim memlekette kaygana denir ve tandır ateşinde sacın üstünde yapılır. Anneannemin yaptıkları pek güzel olurdu. Geçmiş zamanlı konuşuyorum çünkü hatırlayamayacağım kadar uzun zamandır ne yapıldı ne de ben yedim.

Ta ki buraya gelene kadar, şimdilerde ayıla bayıla yediğim ve kolayca yapılan şeylerden biridir. Pazar kahvaltısı... resimlerden benden ama tarif sevgili babuladan (kendisi tam bir mutfak cini olup sabırla bana rus yemekleri eğitimi veriyor, Rusçam ilerledikçe sanırım daha iyi anlayacağım verdiği tarifleri... zavallı anlamadığım zamanlarda bir amuda kalkmadığı kalıyor anlatmak için :))))

NOT: Aladik(оладик) Rusların pankek için söyledikleri kelime (pankek lafından daha çok hoşuma gidiyor)
Resimleri sırayla koyuyorum sanırım arife tarif gerekmez :)

+az tuz+az şeker







21 Kasım 2009 Cumartesi

Dostum Türküler

Türküler olmasa ben ne yapardım? Hayatımın anlamı, umutlarım ve sevinçlerim türküler; çektiğim özlemi yatıştırmak için, bal kabağımı uyutmak için, silkinmek için, yalın düşünmek için ve anıları yaşatmak için hep benimle birlikteler...

İşte hayatın tek gerçeğini anlatan bu türkü kaç zamandır dilime takıldı ....

Sabahat Akkiraz'ın dilinden Mahsuni Şerif türküsü:

Boşumuş
Ey erenler bir kamile danıştım
Er olana edep erkan hoşumuş
Kalırsa dünyada insanlık kalır
Kuru hayal fani dünya boşumuş

Vefasız tabipten derman olur mu
Ufacık pınardan Ceyhan olur mu
Ta ezelden karga şahan olur mu
Adem aslı asıllara başımış

Dünyada delinin teki Mahzuni
Yaktı seni içindeki Mahzuni
Dile kolay bunca yükü Mahzuni
Yıllar yılı taşımış da taşımış

18 Kasım 2009 Çarşamba

Yemeğiniz yoksa ne yaparsınız?

Tereyağ + sıvıyağda soğanları kavur,
Haşladığın patatesleri ezip
Yağ soğanda güzelce kavur, tuz,kimyon,pul biber ekle
Yanına da önceki günden kalan yemeği (yoksa da sorun değil) bir de turşu (yoksa sorun değil ekmeğin arasına koy)
Bir güzelce ye...

Hadi afiyet olsun!!

15 Kasım 2009 Pazar

Dizikolik miyim, neyim?

Türkiye'deki dizi manyaklığı devam ederken bundan ben de payıma düşeni alıyorum. Eminim benden manyakları da vardır ama ben hamilelikten bu yana 2-3 dizi izlediğim için kendimi artık dizikolik olarak addediyorum.

Bu dönem ne mi izliyorum?
Elveda Rumeli favori dizim idi ta ki bu sezon cılkını çıkarmasalardı. Sadece Erdal Özyağcılar'la dizi yürümüyor tabii... Artık bu diziyi seyretmiyorum.

Melekler Korusun'da son günlerde (sürekli kötü şeyler oluyor: icra, tutuklanma, taciz, down sendromu) bana afaganlar bassa da şimdiye kadar yapılmış en iyi gençlik dizisi olduğunu düşünüyorum. Özellikle Avrupa Yakası'nın İfosu Hümeyra'nın ne kadar başarılı bir oyuncu olduğunu bir kez daha görmüş oldum. Şimdiye kadar bu kadın nerelerdeymiş...(tabii mankenlerden sır gelmiyor ki gerçek oyunculara). Bir de süt nine karakteri Yıldız Kültür'ün oyunculuğu harika, kadın emektar tiyatrocu.. Bu dizide en sevdiğim taraf iyi ve kötünün mutlak olmaması yani kimse mutlak iyi ya da kötü değil; herkes hatasıyla sevabıyla yaşıyor işte! Ayrıca şu özgür kızın (Selin Şekerci) replikleri beni çok güldürüyor :)

Bu Kalp Seni Unutur mu? Nefes almadan izliyorum...övgü, yergi bir sürü şey okudum dizi hakkında... o dönemi yaşayanların anlattıklarının ne kadar da az kaldığını düşünüyor insan... yakın tarih cahili olarak yetişen 80 sonrası gençlik için bir şeyleri görmek ve öğrenmek için iyi bir fırsat diye düşünüyorum. Ayrıca konusunun cazibesi haricinde oyunculuklarını çok da beğenmediğim tiplerin gayet doğal ve canlı bir oyunculuk göstermeleri...Yani yönetmene (Aydın Bulut) aferin demek lazım :)

Canım Ailem: İlk sezon gayet başarılıydı ama şu an sadece Uğur Yücel ve Feride rolündeki Ezgi Mola da olmasa artık çok sıkıcı...Konusu artık bir kısır döngüye girdi ve yavanlaştı.

İşte böyle sizce ben dizikolik miyim?

13 Kasım 2009 Cuma

Çeppe, kamon, vinç...Hadi anne inşaata gidelim!


"Beyaz tiyene binicez, beyaz tiyene binicez..." şeklinde şarkı söyleyerek güne neşeyle başlayan bal kabağı, sabahımıza trenlerle ilgili cır cır konuşarak keyif kattı. Moskova'ya gelirseniz aklınızda tutmalısınız siz de: "biyaz tiyenler hıslı hıslı gider anne, durmaz" (beyaz trenler ekspres trenlerdir her durakta durmaz) ; "mavi tiyenler yavaş gider" (bunlar hemen hemen her durakta dururlar); "yeşil tirenler geçiyor anne bunlar yatakkı tiyenler" (genelde yeşil olan trenler yataklı trenlerdir,camları perdelidir ve şehirleraarası gider hatta cumhuriyetler arası)

Aklı yettiğinden beri bir yere gitmeyi çok seviyor ve bu süre boyunca çok uyumlu ve sakin oluyor. Cam kenarına geçip dışarı seyrediyor ve gördüklerini anlatıyor.

Bugünün onun için önemi çok büyüktü çünkü defalarca okuduğu Atakan gibi inşaata gitti.

Makinelere ancak öğle arası verilip durunca yaklaşabileceğiz o nedenle inşaatın hemen yanındaki parka kaçamak yapıyoruz öğle arasına kadar. Moskova'yı sevme nedenlerimden biri de bu fellik fellik park aramıyorsunuz çünkü her iki apartman arasında mutlaka park var :) Bizim gibi tek bir park görerek büyümüyor burada çocuklar (Koca Ankara'nın 2 salıncak ve 3-5 kuğusu olan gariban(!) parkı: Kuğulu Park). Bizim ora kötü bura iyi gibilerinde bir serzeniş değil bu çocukluğumun yarasıdır kovula kovula apartman aralarında oynamak ve ne olur yani biraz da çocukları düşünseler...

Burasını bir de baharda hayal edin... Moskova'ya gelmek isteyenler baharda gelin buralara....


Oraya girince ilk söylediği: "Anne bak başket yaptım".


Neredesin oğlum?: "Budayııııım"

Eve dönüş yolunda tramvaya da bindi. Çok mutlu oldu. Sayalım bakalım uçak, vapur, tren, metro, tramvay, araba bi binmediğimiz bir denizaltı kaldı o da kısmet belki denizci olur bizim kabak :)

Sabah 9dan öğleden sonra 3e kadar süren bu maceramız tabii ki de tüm dönüş yolu boyunca uyumakla noktalandı.


11 Kasım 2009 Çarşamba

Bööyyyk demeyin bir deneyin!! Balık Çorbası

Yemek blogu değil benimki ama öğrendiğim yeni tatları paylaşmak adına yazıyorum. Tarif verdiğimde tüm yemekler Rus Mutfağından olacak yani sevgili babuladan (babaannemizden) :) çünkü kendi yaptıklarım genelde deneysel şeyler. Bir yaptığımın lezzeti ikincide aynı şekilde olmaz :) (Neyseki bunu takdir eden bir eşim ve oğlum var)

Balık Çorbası
1 kutu сайра (zurna balığı) konservesi
Not: Eti kahverengimsi olan tüm balıklarla olur
3 adet orta boy patates
1 adet orta boy havuç
1 adet soğan
2 adet defne yaprağı
2-3 dal maydanoz
2-3 dal dereotu
1 çorba kaşığı pirinç
1,5 - 2 lt.su

Yapılışı:
1) Patatesleri küp küp doğrayıp tencerede kaynattığınız suyun içine atın.Pirinci de yıkayıp ekleyin.
2)Tavada biraz sıvı yağla küçük küçük doğradığınız soğanları ve rendelenmiş havucu kendilerini bırakana kadar kavurun.
3) Patatesler pişince havuçlu soğanlı harcı patatese ilave edin.
4) Konserve balığın yağını iyice süzdükten sonra onu da tencereye ekleyin ve çorbanızın tuzunu ayarlayın. Defne yaprağını, doğradığınız dereotu ve maydanozu ekleyin. Bir 5 dk. daha kaynadıktan sonra çorba hazır.

Afiyet olsun

8 Kasım 2009 Pazar

Doğum Günü Kutladık

Tek ve yegane arkadaşlarım Rüstem ve Gülşat...Rüstem'in doğum günüydü ve bizimle bu güzel günü paylaşmak için çağırdılar :)


Bu şahane sofrada birlikte arkadaşıma iyi dileklerde bulunduk!!!! Votka eşliğinde muhabbet ettik! ama bu muhabbetin epeyce bir kısmında benim nasıl kötü bir içiçi olduğumdan ve sarhoş olunca çenemin düştüğünden bahsedildi. :))) Yalan da değil hani...

Bal kabağına gelince kendi çapında takıldı. Şekerler, çikolata ve kafasına göre bir adamla (Rüstem) keyiflendi, baloncuk yakaladı.


İnsanın çalacak kapısı olması ne kadar güzel bir şey!!

6 Kasım 2009 Cuma

Kedili Hayat

İnsanın 30 küsür yaşına kadar kedisi olmayıp birden evinde oraya buraya koşan ekmek torbalarını tırtıklayan oturduğunda hemen kucağına zıplayan bir kedisi olması biraz zor tabii. İnsan alışkanlıklarından ne kadar da çabuk sıyrılabiliyor aslında, arada sevgi olunca... Tırmıklasa ısırsa da onunla yaşamayı öğrendim sanırım. Üstteki resim gece maratonun başlamadan önce. Hatun kişi tam biz yatacağımız zaman tüm evi koşarak tavaf etmek gibi bir alışkanlığa sahip :)) Ama görüldüğü gibi "beni sevin" modundayken o kadar sakin ve mayışık ki...


İşte evdeki iki sevimli velet...Birlikte çok güzel oynarlar ama Mıncır ikide bir bal kabağımın mantarlarını alıp kaçıyor. "Mıncıy sana alma dedim onları" dese de o pusuya yatıp en uygun anda ya oynadıklarını ya da yere düşürdüklerini kapıp sürüklüyor.
Bir kaç gündür gündüz uykusunu kuzeni Artur için feda eden kuzunun akşama doğru sızıp kalması çok da şaşılacak bir şey değil... Tabii bal kabağı uyumayınca Mıncır'a da rahat yok :)) Yani günlerdir çektiğini bir kendisi bilir. Fırsat bulmuşken o da evin sükunetinden faydalanıyor.
Poz veren kedicik çünkü oğlum Caillou seyrediyor ve gözü dünyayı görmüyor:)))
Ya şu Mıncır'ığa bak ya...nasıl koymuş kafasını. Her ne kadar Ege'nin sevgi gösterisiyle eziyet arası mıncıklamalarından bıkıp bazen kaçacak delik arasa da yine gelip sokuluyor işte böyle.

3 Kasım 2009 Salı

Neler oluyor hayatta?

Tanıştırayım efendim kızımız MINCIR... Ailemize katılan bu zatı muhterem henüz 3 aylık!! Ama çok yaramaz :)) ilk 2-3 hafta kanepenin döşemesinin ücra yerlerinde bütün gün uyurken şimdilerde resmen evi koşu pistine çevirdi. Ne kadar çağırırsak çağıralım gelmez acıkınca bir şeyler yer tekrar saklanırdı. Şimdilerde ne verdiğimiz yiyecekleri beğeniyor ne de uyumak istediğimizde rahat bırakıyor. Tam bir baş belası olmaya başladı. İki gündür de ekmeklerime taktı, poşetlerini yırtıp bütün mutfağın zeminine boşaltıyor ve tek bir parça bile yemiyor. Bunu da biz dışarıdayken yapıyor. Sanırım büyüyor :)))















PİZZA.... Pek de becerikli olmayan bendenizin yapmış olduğu pizza!! Tarif elbette favori yemek sitem portakalagaci'ndan... Hamur konusunda az biraz daha çaba lazım, inceltmek gibi :) Bu arada sevgili Yıldız Yengem'in kulaklarını çınlatayım her sefer istediğimde özene bezene pizza yapar bana. Bir sefer de ben yapmak istiyorum ona bu nedenle Türkiye'ye gidiş zamanına kadar pratik yapmak lazım ki ustaya beğendirelim di mi?

KAR... Sanırım ben mevsimlerden en çok kışı seviyorum. Kat kat giyinip kıtırdayan karın üstünde yürümek!! Şimdi bir de karlar ülkesindeyim ki değmeyin keyfime :)) Kışın ne kadar güzel olduğunu, göğe ulaşacakmış gibi görünen çamların güzelliğinde, tren camından baktığım donmuş gölde balık tutan insanların keyfinde, babuşkaların (babaanne-anneanne) suma güreşçisi gibi giydirip çıkardıkları torunlarını kızak kaydırırkenki eğlencelerinde gördüm. Buralara gelirseniz kışın gelin derim:) Biraz daha yağsın kar güzel güzel fotoğraflar eklerim. Alttaki resim bizim bal kabağının ve Artur'un kar keyfinden. Kardan adam yapalım diyip duruyor ama yeteri kar yok bekleyecek.